Bütün bir gecenin ağırlığını omuzlarıma yüklenmiş gibi yorgun ve uykuluydum. Pencerenin yanındaki yatağıma uzanıp baktım yıldızlara. İki yıldız vardı göze batan. Zaten şehrin ışıkları yıldızları söndürüyor, küstürüyordu. Bulutsuz gökte kendini göstermeye çalışıyordu bu iki yıldız. Yüzümdeki tebessümü silemedim, gözlerimi kapattım. Her nefes alışımda yaşadığımı tekrar tekrar hissederken aynı acı bedenimi sardı.
Tekrar boğuldum, bu sefer suda değil; havada, karada, nefes alabildiğim yatağımda. İnsanı boğan şey su değildi,kendisiydi. Sıktığımı yeni yeni fark ettiğim dişlerimde sızıyı hissettim. Doğrulup sırtımı yasladım yatağımın kahverengi başlığına. Dizlerimi kendime çektim. Titreyen bedenime soğuk acımıyordu. Bedenime yaklaşan bacaklarımla belim kasıldı. Acıyla bacaklarımı kendimden uzaklaştırdım.
Kıpırdayamayacak kadar yorgun hissetsemde üzerimdeki beyaz battaniyeyi elimle kavrayıp bir kenara ittim. Bacaklarımı yataktan aşağı sarkıtırken karşımda duran aynadaki solgun yüzüme baktım. Bu kez tanıdık suretle kendim olduğuna emin oldum aynadaki görüntünün. Gözlerimin önüne yabancının yüzü hayal meyal gelirken aynaya yaklaştım. Her adımımda kendimi süzdüm. Gözlerim gecenin karanlığını kendisine yansıtmış, parıltısını kesmişti, göz altlarım solan bir gülü bana anımsatırken çatlayan dudaklarımı ıslattım. Kabukları soyulmayı beklenen ,soydukça acıyan, kanayan, kanatırken dilde dağılan demir tadı özletmemişti kendini.
Beyaz badimi parmaklarımla kaldırdım. Solgun ten rengimin üzerinde kolayca belli olan pembe-sarı renk geçişli izler gözlerimin kaybettiği ışığını yerine getirmişti. Kuru dudaklarım birbirine yapışmış olmalı ki ağzım aralanırken fermuar gibi sökülmüştü her bir parçası birbirinden. Baktım, bu sefer görmek veya hissetmek değildi amacım. Baktım, hissedebilmek için baktım, rastgele değildi kalbime dolan tüm o heyecan. Dudaklarım kapanırken başımı dik tutma çabama gülüyordu tüm vücudum. Kenetlenmiş parmaklarımı bluzumdan çekerken kumaş parçasıyla örtündüm.
Bu sadece bir ruh hali değildi.
Canım yanana kadar hayatta olduğumu bilmiyordum, damarlarımdan akan 'yaşıyorum' hissine kavuşmak için ölmem gerekmişti. Ellerimle yüzümü sıvazlayıp karşımdaki insana baktım. Gözleri hiç bu kadar yakın hissettirmemişti, kırılganlığı siliniyordu. Aynadan kendimi uzaklaştırıp tamamen arkamı döndüm. Yükümün zeminde oluşturduğu kırılan ahşap sesi kendime gelmemi sağlamıştı. Çıplak ayaklarımı zemin üşütüyor,hasta olacağımı hissediyordum. Başımı çevirip göz ucuyla aynaya baktım. Hasta gibi görünüyordum.
Derin bir nefes aldım, dışarıdan duyduğum kavga sesleri ile nefesimi usulca verirken cama yaklaştım. Hava karanlıktı, sokağı aydınlatan tek tük lambalar vardı. Lambanın arkasındaki insanların kim olduklarını çözemiyordum, sadece gölgeleri yansıyordu ışık olan yere. İki kişiden biri yok olurken diğeri ışığa yaklaştı. Penceremden bir adım uzaklaşırken odamın ışığına baktım kısa bir süre. Aşağı baktığımda ise ne bir ses vardı ne bir gölge...Hiçlik olup gitmişlerdi sanki. Gözlerimi ovuşturdum yumru yaptığım ellerimle. Camı aşağı indirip tülü çektim. Yatağın içine girdim, tek yapmam gereken gözlerimi kapatmaktı. Zor geliyordu, her gözünü yumduğunda boğulduğumu anımsatıyordu bana beynim. Acıyla kıvrandım, korkuyordum.
Bacaklarımın her uzaklaşışında içime çekiyordum soğuk havayı. Her verişimde ağzımdan çıkan duman enerjimden daha yavaş karışıyordu evrene .Koşmaya devam ettim. Bacaklarım durmak için yalvarırken ciğerlerimde oluşan acıyla baş başa kaldım. Yer çekimi hiç olmadığı kadar fazla çalışıyordu sanki, yere çekilirken kayan gözlerimde göz kapaklarım kapandı. Yüzümün zemine çarpışışını hissederken kendimi kaldıracak kadar enerjim yoktu. Ruhum emilmişti, olduğum yerde can vermeye hazırdım tek gereken siyah giyinimli bir melekti. Gülümsedim içimden, en derinliklerinden. İçimde yuva kuran bu korkuyu atamıyordum, yanıyordum, oksijeni içime almaya çalışıyordum. Soğuk zeminin üzerinde duran camların yüzümü parçalayışını hissedebiliyordum. Canım yanıyordu, gözlerimde hissettiğim sıcaklığı tüm bedenime yaymak istedim. Üzerimden geçen rüzgarlar ruhumdan parça parça koparıyordu çünkü. Engel olamadım. Burnumun üzerine baskı kuran ağırlıkla dudaklarımdan bir hıçkırık koptu. Hıçkırıklar haykırışla dönüşürken olduğum yerde inim inim inledim. Kurtarılmaya bu kadar muhtaç kalmış bir bedene acımayan insanoğlu ezilirdi vaveylalarımın altında.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EGO YARALARI
Misteri / Thrillerİnsana zarar veremezdi bir başkası, herkes kendi ruhunu küller altında bırakır, kendine eziyet ederdi. Kül olmuş ruhların arasından boğularak kurtulan bir bedende, su ateşten fazla korkuturdu insanı. Ateş yakar kül eder alıştırırdı ego gibi. Ve ego...