Ego Yaraları/Sevgi İçin Öldürmeyiz

125 138 5
                                    

Öncelikle hepinize merhaba! Kitap tanıtım videosunu medyaya bıraktım umarım hoşunuza gider. Her bölümde kendimi daha da geliştirmiş hissediyorum. Gerek özelden gerekse yorumlarda yaptığınız yapıcı eleştiriler buna çok katkı sağladı. Çok okuyorum, çok yazıyorum ve gelişmekten gurur duyuyorum. Sizleri çok seviyorum, okuyucu kalmanız dileğiyle...

  Bölüm öneri şarkısı:Remembrance

*

Ne için yaşardı insan? Ne ile ölürdü insan? Kaç kere ceset gibi hisseder, kaç kere gömülürdü? Gözlerinin altına düşmüş morluklar kadardı yaşı. Nasıl göründüğümüzden ziyade nasıl hissettiğimizde gizlenirdi seneler. Arttıkça yansırdı sanki bedenimize, ruhu içimizde var saydığımda bizden fazla hissederdi tenimizi, fazla dokunurdu. O ihtiyarın her dokunuşunda yaş çalardı bedenimiz. O verdikçe küçülürdü, çocuklaşırdı; belki de hiç olmamış gibi yok olurdu. Ölüsü toprağıyla buluştuğunda ise nefes alamamayı özgürlük sanırdı. Zavallı yaşlı ruh.

Zavallı çatışmaların arasında kalan eşsiz ruh, zavallı inanan, zavallı seven, zavallı öldüren iblis ruh. Çaresizliğin yaptıramayacağı şey yoktu. Acınası toprak atan insan, acınacak altında kalan insan. Diriyi ölüden üstün tutuyordu ağızlarında dolanan o lisan. Aynı şeyi söylüyorlardı farklı göz yaşlarında. Çoğu zaman nalanlarını gizliyorlardı, kıstırılmış ruh göz yaşlarında parçalanırken rahatladığını sanıyordu. Zavallı ruh...

Kendi ruhumu ise avutmaya çalışırken gülünç halime bakıyordum aynadan. Bu yansıma, bu çehre, bu yaralar fazlaydı ezilen küçük yüze. Bu sevgi, bu düşünceler fazlaydı küçük tebessüme. Altında ezileceğim kadar büyük kalbimi tüyden hafif yapan bu ölüm, yok olmasının korkusuyla  zincir doluyordu etrafına. Korku dolu hisleri tiz gibi parçalıyordu, çoğu zaman delip geçiyordu keskinliğiyle. Korku dolu yansıması, yanan küçük bir kağıt parçasının altında gizliydi, küçük bir kutuda, büyük bir kıtada, çoğu zaman içindeydi beyaz hapların.

Sezen gibi ak tenine bulaşmış terinin yansımasında buldum benliğimi. Ayna zannettiğim şey yüzünden başka bir şey olamazdı. Elindeki şişeyi fırlattı yabancı yokmuş gibi. Onun bu hâline tanıdık olmaya korkuyordum, tanık olduğum şeyse buydu. ''Gördüm Uygar, gözlerinde gördüm seni...'' Ne benimle konuşuyordu ne de kendisiyle. Sözleri yalnızca elimi kolumu bağlamıyordu, nefes almayı unutmuşçasına ağzımı araladım. Ses tellerimin yetersizliğini hissettim, cümlelerimin yetersizliğini hissettim; şimdi o karşımda kendini yetersiz hissediyordu. Devran dönmemişti, içinde bir şeyler can vermişti. Kaybettiğini söyleyemiyordum o saçlarını çekiştirirken. İzine rastlayamayacağım kadar kayıp ya da ölüydü artık.

Derin bir nefes aldı, kırdığı cam parçalarının arasında döndü durdu. Yüzü bir kez olsun zeminden ayrılmamıştı. Yanlışlarının içinde çıkmaya çalışırken bataklık gibi daha da derine çekiliyordu. Çamurdan ziyade kırdığı kadehler, şişeler dolduruyordu havuzu.

''Dayanamıyorum.'' dedi sayıklamalarının ardından, yüzüme baktı. Gözlerinin içindeki o korkunç ifadeyle nefesimi tuttum. Kıymet bilmezliğinin sonuçlarını çekiyordu. Onu bu hâlde görmeye alışın değildim, kimse alışamazdı. ''Bunun için yardım ettin bana.'' sözlerimi boğazımdaki eli keserken öfkeyle soludu. Tuttuğum nefesi titrekçe bırakırken eline dokundum. Verdiğimi alamıyordum bu kez, çırpınanın ben olduğumu görmek istiyordu. Açtı gözleri, doyumsuzluğunu gideremezdi hiçbir sevgi, hiçbir aşk.

''Boğuluyorsun.'' diyerek fısıldadım nefesi kesilen ben değilmişim gibi. Ondan fazla ölü hissetmiyordum. Görünüşe bakılırsa yanılmıyordum da. ''Boğduğun gibi.''

EGO YARALARI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin