Ego Yaraları/Günahsız Drama

86 90 0
                                    

Ben iyi bir insanım. Etrafta dolaşan haberlere rağmen, istihzâ tebessümlerin arasından sıyrılmış iyi bir insanım. Ölü bir bedenin sözlerini yaydığı suda yüzebilecek kadar günahsız, korkusuz, iyi bir insanım. Yalancı bir o kadar da hayalperest bir insanım zira buna ne ben ne de başkası inanabilirdi.

Çisem, hiç olmadığı kadar darmadağın görünüyordu. Saçları karmaşık, gözleri soluk, teni kırmızı, elleri nefret etmesine rağmen titriyordu. Ona ben tanık olmuştum, nasıl bu hâle gelebilirdi? ''Seni aradım Helen, her yerde seni aradım. Mesaj attım, evine geldim...'' Dudaklarını usulca birbirine bastırdı, ince bir hâl alırken ilk defa bunu umursamıyordu. O kadar güzel yüzün içinde saydığım çehre bir anda çirkinleşmişti. ''Emir.'' Sustu, nasıl söyleyeceğini düşünüyor olmalıydı. Açık teninin sardığı bakımsız elini ağzına bastırdı, dişleriyle kemiklerini susturuyordu çünkü konuşan o değil; titreyen elleriydi.

''Ne oldu?'' diye sordum, kaşım yavaşça yukarı kalkarken neler olduğunu bilen zihnim hatırlatmaktan çekinmemişti. 'Ne yaptın sen?' Dudaklarıma hakim olan o düz çizgi bozulmadı, sadece izliyordum yüzünü. Çenesinin üzerinde kıvrımlar oluşmuş, eğdiği kaşlarının ortasında çizgiler beliriyordu. Dolaşık saçlarını kulaklarının arkasına alamaya çalışırken parmak uçları çözdü düğümlerini. Gözlerinden firar edip hiçliğe erişmeye çalışan sıcak damlalar süzüldü boynuna kadar. Boynundaki kolyeye baktım, iki yıldır takmadığı doğum günü hediyesi şimdi boynundan çıkmaz hâle gelecekti. ''Bunu Emir almıştı değil mi?'' ellerimi hafifçe omuzlarına bastırdım, düz çizgimi bölen yukarı kıvrımlar oluşturmuştu yüzümde nazik bir gülümseme. Hayret dolu bakışları buldu beni, kapana kıstırdı. Başını salladı, kuruluktan birbirine yapışan dudakları fermuar gibi yavaş yavaş ayrıldı. Gülümsememi genişletip tek elimi omzundan çektim. Bir elim onu azat ederken diğeri canını almayı bekler gibi sıkıyordu. ''Biraz acelem var, derslerden sonra kahve içeriz, ha?'' diye sordum ilerlerken. Onun adım sesleri gelmiyordu, bu baskıyı kuran sadece o da değildi. Kampüse gelen yabancı yüzleri taciz ediyordu mutlu görünen suretimi. Ayağını yere vurdu, onun narin duyulan vuruşları içimdeki dağı çatlatıyordu. Durdum, fırsat bilip kısılmış sesiyle bağırdı.

''Emir öldü Helen!'' gözlerimi kapattım sıkıca. Bu gerçek değil, bu gerçek değil. O kısık ses kulak zarımı patlatıyordu. Bana doğru yaklaştığını hissediyordum, aç bir aslan gibi değil de intikam almaya çalışan karaca gibi koşuyordu yamacıma. Avcı durumuna düşmem için tüfeğe ihtiyacım kalmamıştı.

Gözlerimi açmadan başımı hafifçe omuzlarıma doğru döndürdüm. Başkalarının ağzından gerçeği duymak daha çok canımı yakıyordu. Kendi kendimi kandırabilirdim ama dışarısı buna izin vermiyordu. Karşımda durduğunu biliyordum, ince kolları bedenimi sararken başını boynuma yasladı. Göz yaşları ince tişörtümden tenime değerken gözlerimi açtım. Dudaklarını ıslatan göz yaşının tadını alabiliyordum.

''Geçecek.'' diye fısıldadı, ellerim ona sarılmaya yeltenemedi. Beni avutmaya çalışıyordu bir anne gibi. ''Ben yanındayım.'' ıslak avuçlarını kuru yanaklarıma yaslayıp ağlamayan gözlerime baktı. Kalkık kaşları eski haline dönerken hafifçe burnunu çekti. ''Neden bir şey söylemiyorsun?'' dedi, kızıyor gibi gözüküyordu. Ellerini yanaklarımdan ayırıp kırık bir salıncağı iter gibi saldı iki yanına. O sarı salıncağın içinde havalanıp yere çakılan küçük kıza geri döndürdü beni. Gözleri kısılırken akan burnunu süveterinin ucuyla sildi. Dudakları o ağladıkça şişmişti. Kumral saçları kahverenginin bozduğu yeşil süveterine renk katıyordu. ''Biliyor muydun?'' az önce kükreyen aslan, karaca olduğunu hatırlamıştı. Sesi öyle alçaktı ki bakan yüzleri başka yöne çevirmişti. Lacivert bol pantolonunu çekiştirdi, ''Biliyordun!'' arkasını döndü, o âna kadar kesilen sesim avlayacak yeni bir hayvanın varlığını bulmuş gibiydi.

EGO YARALARI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin