Ego Yaraları~Beyazları Lekeleyen KâbuslarLABRINTH-FORMULA
~Hayatı hazine gören herkes çulsuz kalmaya mecburdur, iyileri öldürür; kötüleri gebertir, suçluyu gururla anarız. Ağırlık yapan bu beden kötü şeyler yapmış iyi bir insana aitti, her kötü kahraman gibi anılmayı hak ediyordu.
Şimdi kötü diyeceklerdi içimde kapana kıstırdığım zavallıya, sesleri varmıyordu ne kulaklarıma ne kulaklara. Yine de fazla yüksekti bu nida, zorlasa fısıldardı adımı. Duysam yok olurdu adım, çünkü o kaybolurdu ve o kaybolduğunda hiç olurdu.
Omzuma dayanan ellerden, üzerime örtülen battaniyeden, dudaklarıma uzatılan sudan kaçındım. İçimde hayatta kalmak için bunlara ihtiyacı olan eski dostum yaşarken onu güçlendiremezdim. O aptaldı, kargayı beslersen gözünü oyardı.
Pet suyu parmaklarım arasında kıstırırken binanın yaşadığımız katından söndürülmeye çalışılan dumanlarını seyrettim. Gözlerimin içinde yandığını hissedebiliyordum, ben buysam söndürülmek istemiyordum. Gücü, amacımı görüyordum. Beni öldürmene rağmen sevgili dostum, seni seviyordum.
Kıvırcık saçlı sarışın kızın kırmızı yanaklarından süzülen yaşlarda akıp gidiyordu Uygar'ım, doğuşunu kutluyordu ruhum. Kirli ellerini yanaklarıma yerleştirdi, konuşmaya çalışıyordu ancak sözlerini toparlayamıyor gibiydi. Kaşları çatık yine de kızgın değildi. Endişelenmişti bu acınası kimlik için, tebrikler Uygar dedim kimseler duyamadan. 'Dengine göre birini bulmuşsun.' Masum kadına gülümsedim, onun zihnine girmek daha kolaydı.
''Ben iyiyim Açelya, iyi olacağım. Sayende.'' iyi olduğumu duyduğumda sıktığı gözlerini hayretle araladı, kaşları kalkık, sayıklamaları susmayan itfaiye kadar güçlüydü.
''Ölüyordun...'' dedi yutkunduktan hemen sonra. Uzun kollusunun kollarını üşüyen parmak uçlarına kadar çekti, yanaklarımdan ayrılan elleri yabancılara kıyasla pis hissettirmemişti.
''Seni kaybettiğimi sandım.'' çok düşünmüş müydü tatlı itirafları için, kâbusları olacak mıydı yanışım, küllerim saracak mıydı rüyalarını? Dudaklarım ince bir çizgi oluşturana kadar bastırdım, önüme düşen saçlarım yangının sıcağıyla alnıma yapışmış duruyordu.
Ben zaten ölmüştüm, yeni gömüştüm. Daha küçüktüm.
''Uygar!'' sarsılana kadar bakmamıştım bu tanıdık isme, yabancı hislere. Kemer izlerini kusan çocuk yaklaşıyordu hızla, koşuşlarında korku, yüzünde bu zavallı sureti canlı görmenin mutluluğu olmalıydı. Kollarını omuzlarımın üzerinden attığında beni örtülü hissettiren battaniye topuklarımın hemen arkasına düştü. ''Ağabeyim, ne işin var burada?'' diye sordum ona, bizi mi izliyordu? Sırtımı sıvazlamaktan kendini alıkoyamayan eli boynuma kadar uzandı. Onun destek jestleri beni boğuyordu, yeniden.
Bir karışın ötesindeydim artık, tükettiğim ruhu beni güçlendirmiş geriye ona benzemek kalmıştı. Açık yaralarını kemerleri örtmüş, kayıp gözleri uzaklaşıyordu ailemizden. Yok sayılarak gömüldüğüm yer mezar değil, zihinleriydi.
''Bir daha benden uzaklaşmıyorsun Uygar'ım, seni bırakmam.'' tatlı beyaz yalanlarına küllerin siyahları bulaştığında yanarak onu bırakmamı isteyecekti. Hastalık bulaştı mı yayılırdı.
Geri çekildi, rafa kaldırdığı hâtıralarıyla boğuşuyordu şimdi. Güçlüydü, biri sınırlarına girene kadar. ''Teşekkür ederim.'' alnıma düşen saçlarımı kaldırdı, önümde eğildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EGO YARALARI
Misterio / Suspensoİnsana zarar veremezdi bir başkası, herkes kendi ruhunu küller altında bırakır, kendine eziyet ederdi. Kül olmuş ruhların arasından boğularak kurtulan bir bedende, su ateşten fazla korkuturdu insanı. Ateş yakar kül eder alıştırırdı ego gibi. Ve ego...