Smells like spirit-Nirvana
Kulağımda dolanan belli belirsiz melodilerin arasından sıyrılıp gerçekliğe dönmeye çalışıyordum. Sokağın taşları yamuk yumukken aralarından takılmadan geçmeye çalışmak zordu. Her boşluğuna yağmurlar birikinti yapmış insanları ıslatmaya çalışıyordu. Su bulanık, çamurlu bir kaç çimeni içine almıştı. İnsanın kendisini yansıtmayacak kadar kirli, bir o kadar da gerçekçi. Ayakkabılarımı çoktan çamur batırmıştı, kirlilik bacaklarıma tırmanıyordu sanki. Rüzgâr uslanmıyordu, biz ilkbahara yaklaşmak üzereyken bile. Kışın getirdiği kasvet beni riyakar olmaya zorluyordu. Pencerenin arkasından izlemesi güzel bir kaç kara buluttu bakıldığında, diğer yanı pencerenin dışında kalan evsiz adam gibi arayıştaydı. Yanımdan geçen insanlara baktım. Pencerenin dışındayken bile gerisinde kalmış hissediyordum son haftada. Yeterince göremiyor gibi, yeterince anlayamıyor gibi. Kendi dertlerimin bencilliğini üstlenmişken başkasına acımaz ruhuma bencillikti. Kendimi yontmadan yoruluyordum. Merhametin üzerimde bıraktığı acımasızlık git gide büyüyordu, uzaktan acıyordum insanlara, zaman zaman kendime zaman zaman pencerenin dışına çıkamadığıma.
Eve yaklaştığımda içimi huzursuz eden bir sızı vardı. Bu evdeki kasvet beni daraltıyordu, sebebi pencerenin arkasında kalmamdı. Evin beyazlığı ailemizi yansıtmıyorken aileye dahil olduğumdan emin olamıyordum. Onlardan uzaklaşmak intihar, yakınlaşmak cinayet gibiydi. Uzlaşmak için emek gösteriyordum, bu da bencillik edemediğim tek konuydu. Memnuniyet içeren gülümsemelerle açtı annem kapıyı. ''Kızım evinin yolunu bilir miymiş!''
Sinirli gözükmüyordu, benimle alay eder gibiydi. İçerde onun sesini bastıran kıkırdamalar vardı. Kafamı içeriye uzatırken Çisem'le göz göze gelmiştik. Geleceklerinden haberim yoktu. ''Aa, hoş geldiniz...'' Annem kolunu kapıdan çekerken içeri girmeye yeltendim. Beni durdurdu, ''Ne bu paçalarının, ayakkabılarının hali? Hemen çıkar şunları!'' Pislik görmeye dayanamazdı.
Botlarımı çıkarırken evin kenarına attım, kot pantolonumun paçalarını kıvırırken yaptığım şeyleri daha çekilebilir(!) bulmuyordu. Yine de idare ediyorduk. Çisem bana doğru yaklaşırken kollarını kocaman açmıştı bile, yüzünde şahane bir gülümseme, gözleri oldukça parlak bir şekilde... Sarılırken kulağıma fısıldadı, ''Neredeydin?'' Ellerimi sırtından düşürürken geri çekildim. Yüzündeki gülümseme devam ediyordu, onu taklit ederken ödün vermemeye çalışıyordum. ''Mezarlıkta.'' Annem ve Yeliz Teyze kulak misafiri olmuşa benziyorlardı. ''Sen bana sabır ver...'' annem gözlerini tavana dikmiş medet umuyordu. ''Arkadaşımın annesi vefat etmişti-'' açıklama yapmam izin vermeden Yeliz Teyze lafımı bölmüştü. ''Geçen gün intihar etti dedikleri kadın mı, yazık oldu vallahi amma da gençti...''
Uygar'ın bu sözlerden hoşlanmayacağına emindim, aslında kimse hoşlanmazdı. ''Evet Yeliz Teyze.'' diyerek geçiştirdim. Çisem'i odama çekerken onların konuşmalarına daha fazla katlanamadım. Kapıyı arkamdan kapatırken Çisem yatağımın üzerine oturmuş beni süzüyordu. Gardırobumun kapaklarımı açarken üzerime giyebileceğim daha rahat şeyler arıyordum. Montumu sandalyenin üzerine yerleştirdim, asmaya üşeniyordum. ''Uygar, sen...'' bakışları yerdeyken tekrar gözlerime baktı. ''Pek bir yakınsınız.'' dedi, bu onun sorgulama şekliydi. Kaşlarım çatık halde aldığım eşofmanı yatağımın üzerine attım. Ona açıklama yapmak zorunda değildim. Arkadaşça sormuyordu. ''Ee?'' diyerek geçiştirdim. Pantolonumun düğmesini ve fermuarını açarken bacaklarımdan ayırdım. Kirli sepetine atarken hâlâ Çisem'in cevap vermesini bekliyordum. Omuzlarını silkti.
Eşofmanı yukarıya çekerken iplerini bağladım, oldukça düşünceli olduğunu görüyordum, böyle olması için bir gerekçe göremiyordum. ''Sen Uygar'dan mı hoşlanıyorsun Çisem?'' Başını her iki yana sallarken elleriyle kendini savunuyordu, ona yaklaşmama rağmen. ''Hayır, hayır sadece o da arkadaşım diye sormuştum.'' Sesindeki titreme kuşkuyu kaçınılmaz kılıyordu. Omuzlarımı silktim, tişörtümün kumaşı gerilirken kendimi oldukça rahatsız hissediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EGO YARALARI
Misterio / Suspensoİnsana zarar veremezdi bir başkası, herkes kendi ruhunu küller altında bırakır, kendine eziyet ederdi. Kül olmuş ruhların arasından boğularak kurtulan bir bedende, su ateşten fazla korkuturdu insanı. Ateş yakar kül eder alıştırırdı ego gibi. Ve ego...