Ego Yaraları/İnanırdı Kendisine

135 144 11
                                    

   Keyifli okumalar🤍

—-...—-
       Çakmaktaki ateşin görünmeyen gölgesi olup içten içe ısıtmaya gelmişti beni. İstemediğim kadar sıcak, istenmeyecek kadar yanık dolu.

Sıcak elleri bu soğuk havada berbat bir mayhoşluk veriyordu, ellerine dokunmamama rağmen.

''Ne tesadüf...''

Aynı havuzun içine defalarca gömülmüşüm, yanıklarını üzerime atmış küreğiyle. Kurtarılmışım gibi dökülmüş kelimeler dudaklarının arasından: Ne tesadüf.

Şans yoktu artık, sadece sebepler ve sonuçlar kalmıştı geriye. Geride bıraktıklarımızı ise unuttuğumuzu sanmıştık, en azından o öyle sanıyordu.

''Siz de mi buradaydınız?'' Kaşları hafiften kalkık, dudakları muzipçe gülümsüyor, tesadüflerin imkansızlığını hatırlatıp duruyordu bana. Gözlerim ise Uygar'ı buldu, Emir'in aksine dudaklarını birbirine bastırmış sessizce boyun eğiyordu ona.

''Evet, şans işte.'' dedim gitmeye kendimi hazırlarken. ''Takılmaya ne dersin?'' gözleri Uygar'la kesiştiğinde sorusunu düzeltme ihtiyacı duymuş olmalıydı. ''Ne dersiniz?''

''Çok naziksin ama..." Sadece müdahale etmesi için bekledim, belki de bu kadar korkak olmasını istememiştim. Korku üzerine gidilmesini severdi, kimse onu yenemezdi neticede.

   "Bizim bir planımız var." dedim buruk bir gülümseme yerleştirirken yüzüme. Seçim yapabileceğim insanlar yokken çevremde, elemeye çalışıyordum, geride kalanlarda ise mutluluk yoktu.

Bana bakmak istemiyordu, onun gözleri Uygar'ın tedirgin bakışları karşısında keyifle rahatlamış görünüyordu, hüküm vermek böyleydi çünkü. Kellesi yerdeki toprakları temizleyene kadardı her bir hüküm. Yılanın başını ise küçükken ezmek mümkün değildi bu durumda, Ölüm Adderi ile karşı karşıyayken.

  Onu çekiştirmek zorunda kalırken bedeni gitmiş, ruhu kalmış gibi hafifliği hissediyorum. Yirmi bir gramdan çok, yüzündeki ifadeden katbekat azdı ağırlığı.

  Artık gizlemiyordu, ondan öğrenmek istediğim her şey heba olmuş gibi açıyordu bana kendini.  Tüm çıplaklığıyla gözleri dolu dolu bakıyordu, korkusunu paylaşıyordu. "Özür dilerim" dedi ufak bir  fısıltıyla. Onu duymak imkansızdı duymak istemedikçe. Dudakları titrerken dolu gözlerini çevirdi bambaşka yerlere.

Duyulmaya o kadar mahçuptu ki haykırışları kellesini alırdı hükümdarının. İhtiyacı olan da buydu yoksa korkusu onu yok edecekti o deneyemeden.

"Özür dilerim ben seni savunamadım..." o sustu dudaklarından feryat eden hıçkırık susturdu etrafı. Ondan başkasını duymak mümkün değildi.
  Üzüldüğü kadar gülümsemeye çalıştım, "Ben bizi savundum." İyileşecekmiş gibi.

  Yüzündeki titreme azalırken gözlerindeki parlaklık sebebiyetini yaşlara vermiyordu.

Güzü unutturmayan bir rüzgar geçti aramızdan.

O ana dek herkesin çevremde kimlik çaldığını anlamak içimde buruk bir his oluşturmuştu.

Herkes en güçlünün kimliğine bürünmeye çalışan yalan tohumlarıydı, yalanlarla besleniyorlardı. Yeterince büyüdüyse kendi de inanırdı kendisine.

Üzerindeki ceketi çıkarıp çıplak kollarıma sarmaya çalıştı, daha fazla üşüdüğünü görebiliyordum. Emir olduğumuz yerden fazla uzak değildi, telefonu kulağına götürmüş dudaklarını okuyamayacağım kadar hızlı konuşuyordu. Onun kasveti yalanlarındaydı, Uygar ise gülü koparmaya korkan bir insan gibiydi. Durdukça canı yanacaktı, durdukça batacaktı ama yok edecek gücü bulamıyordu karşısındayken dikeni.

EGO YARALARI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin