Duman-Öyle Dertli
Arkam ağabeyime dönüktü. Pamuğu oksijenli suya bastırdıktan sonra durdu. ''Derin nefes al.'' Dişlerimi sıkarken gözlerimi kapatıp nefes aldım. Pamuğu sırtıma bastırdığında dişlerimin arasından ufak bir inilti çıktı. Diğer eliyle ensemi tutarken yarayı temizlemeye çalışıyordu. ''Acıyor.'' Pamuğu tenimden uzaklaştırıp kanlı pamuğu önümdeki kaseye bıraktı. Yenisini poşetin içinden çıkarırken tekrar oksijenli suyu üzerine döktü.
Yaraların üzerini kapatırken dolabımdan aldığı beyaz tişörtü üzerime geçirmeme yardım etti. Önüme geçerken önü yırtılmış tişörtünü üzerinden çıkardı. Kana bulanmış tişörtü teninden ayrılırken koparıyordu onu. Onu taklit etmeye çalıştım. ''Fazla bastırma.'' Başımı salladım yüzü beni görmezken. Vücudunun yapılı oluşuna baktım, ''Neden karşı koymadın?'' Derin derin nefesler aldı. Pamukla vücudundaki kanları temizlemeye çalışıyordum. Yara içinde kalmış parmaklarım bunu yaparken onun canı kadar acıyordu. ''Beni korkutuyor.'' dedi canı hiç acımamış gibi, basitçe. Karşımda duran yirmi dört yaşındaki genç adamın ödü kopuyordu babasından. Bu cüsseye, bu yıllara rağmen, sarhoş bir adamın dayağını yiyecek kadar korkak duruma gelmiştik. Bize öğrettiği şey sevgi değil korkuydu. İnsanları yanına sevdiği için değil ; korktuğu için kalıyorlardı. Artık annem yoktu, öğretmeye çalıştığı onca sevgi yok olmuş gibiydi. Sevgisinin onu öldürdüğü fikrine aşina olmuştum.
Yüzümün üzerine yatarken yastığın verdiği yumuşak sarılma kucaklıyordu. Bu bedene verdiği eseri esir tutan zincirin gerisinde kalakalmıştım. Cennetin başka bir yolunda ölen ruhları iblisler zincirlerinden tutarak cehennemlerine alıyorlardı. Kendi cehenneminde başka birisine rastlamak tuhaf, ama huzur vericiydi. Gözlerimde hissettiğim sızı, gecenin bu vaktine kadar dayanamamıştı. Uyumak için çok tazeydi acımız. Uyku acıyı almayacaktı. Sadece direnemeyecek kadar güçsüzdü ruhumun zincirlendiği bu beden.
*
Taze uyanışlara oldukça yabancılaşmıştım. Uykumu alamamıştım. Bacaklarımı yataktan sarkıtırken yorgandan ayrılan vücudumun çıkarttığı sesin yanı sıra ev halkının da uyandığını belli eden gürültüler kendimi evime yabancı hissettiriyordu. Sessizliğin verdiği afiyet uzun süre önce bozulmuştu.
Okula hazırlanmak için yataktan uzaklaşıp dolabımın önünde dikildim. Beyaz kapaklarını aralayıp üzerime giyebileceğim şeyleri gözlerimle taradım.
Evden çıkarken çağırdığım taksi fakültenin önünde bıraktı beni. Çisem'e soramayacak kadar yalnız kalmak istiyordum. Onun neşesini hiçbir ölüm dindiremezdi, hoştu.
Parayı ödedikten sonra taksiden indim. Kapıyı arkamdan kapatırken taksi hızla ilerlemeye başladı. Kartımı girişte okuttuktan sonra içeri girerken fakültenin bahçesinde gezinen insanların arasından geçtim. Dersimin başlamasına henüz bir saat vardı. Etrafıma bakındım. Bunca insanın içinde, yalnız hissediyordum. İnsanlar ihtiyacı olan kişinin yanında yalnızlığından kurtulurdu belli ki. Fakat artık bu, kurtulamayacağım bir alışkanlık haline gelmişti. Yakın ilişkiler kuramamamın sonucu olarak doğmuş bir alışkanlık olduğunu düşünsemde öyle olmadığını biliyordum. Kendime yalanlar uydurup onlara inanmayı bekliyordum. Bu çaresiz manipüle yöntemim istediğim,ihtiyacım olan, sonucu bana vermezken gerçekten ihtiyacımın ne olduğunu bilmiyordum.
Kabul edilmeyi istemiyordum, beni farklı kılanın ne olduğunu bilmiyordum. Her çocuk, her genç, her insan özel değildi. Özel bulunmak için özel çabalar gerekiyordu. Eğer özel bir çaba gösterirsen de sıradan yerine konuluyordun. Kimse onun için çabalayan insanları seçmezdi. Seçilmeye çalışırdık, üstün olan hangimizdi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EGO YARALARI
Mystery / Thrillerİnsana zarar veremezdi bir başkası, herkes kendi ruhunu küller altında bırakır, kendine eziyet ederdi. Kül olmuş ruhların arasından boğularak kurtulan bir bedende, su ateşten fazla korkuturdu insanı. Ateş yakar kül eder alıştırırdı ego gibi. Ve ego...