günümüz.
bir hafta sonra...
Sınıfın orta sıralarından birinde oturuyordum. Önümde sınav kâğıdı, uykuya aç gözlerim kapanmak üzere, hocanın topuklu ayakkabılarının tıkırtısı giderek yoğunlaşıyor ve kulaklarıma vurduğunda gözlerim her tıkırtıyla tekliyordu. Durmak bilmeyen baş ağrım ve bir haftadır alamadığım uyku yüzünden perişan düşmüştüm. Sınav kâğıdında bildiğim soruların cevaplarını veriyordum lakin boş bıraktıklarım da oluyordu... Fakat onları da doldurmak zorundaydım, hataya yer yoktu.
Sağ çaprazımda oturan, eski sınıf arkadaşım ve şu an sayısal sınıfının diğer şubesinde olan çocuk, Mete, kopya istiyordu.
Hayır, diye fısıldamama rağmen, oldukça ısrarcı bir tavır sergiliyordu.
"Bak, lütfen Efe... Sadece altıncı soru, bir daha hiç istemeyeceğim iki gözüm önüme aksın. Bu sınavdan geçemezsem yemin ederim babam beni eve almaz. Hadi ne olursun..." diye fısıldayarak söyleniyordu.
Bense sabır çekmekten başka hiçbir şey yapamıyordum. Birkaç defa diretti söylediğini. Hoca, Mete'nin fısıldaşmalarını duydukça bakışlarını bize çeviriyor ve üzerimizde gözlerini gezdiriyordu. Mete'yi fark ettiği gibi topuklu ayakkabılarının tıkırtıları bize doğru yanaştı ve diğer öğrencilerden en ufak bir ses bile duyulmaz oldu. Sınıf cenaze evinden farksızdı şimdi.
"Mete, önüne dön hemen," dedi hoca ve bana doğru geldi. "Efe, Mete senden kopya mı istiyordu?"
Başımı aşağı yukarı sallayarak onayladım ve aklıma gelen bir sorunun daha cevabını şimşek hızıyla cevapladım. Elimdeki uçlu kalem, bir ressamın ucu kesik fırçası gibi oradan oraya kayıyor ve cevapları, portre çizer gibi sınav kâğıdıma yazıyordum.
Hoca, "Mete, çabuk müdürün odasına..." dedi ve önündeki kâğıdı alıp öğretmen masasının önüne koyana kadar Mete'nin yalvarışlarına kulak verdik.
"Efe, istemediğimi söylesene! Yalancı!" diye bağırdığında, hoca kolundan tuttu ve "Yürü, Mete..." dedi, kendinden emin bir ses tonuyla.
Mete giderek asabileşiyor ve bana tehditler savuruyordu. "Peltek ağzını yamultmasını bilirim ben senin! Yalancı piç! Göreceksin gününü!"
Hoca, duyduğu küfürle daha da sinirlenmişti. "Haddini aşıyorsun, Mete!"
Hoca, Mete'yi dışarı kovduğunda, dışarıda ona bir şeyler söyledi ve o sıra sınıfta bir kopya yaygarası koptu ama hoca geri sınıfa girdiğinde çabucak duruldu. Ardından, "Tamam, çocuklar... Kopya çekenlere bu okulda ne olduğunu görüyorsunuz. Siz de kendinize çeki düzen verin, sonunuzun nasıl olacağı benim sorumluluğumda olmaz," Saçını düzelttiğinde öğretmen masanın önündeki koltuğa oturdu.
Tekrar sınav kâğıdına başımı gömdüğümde devam ettim boş bıraktığım soruları cevaplamaya... Başımın ağrısı kulaklarıma kadar vururken, inlememek için zor durdum. Nefes alış-verişlerim hızlanıyordu, yanaklarımın kızardığını sıcaklığından dolayı hissediyordum. Ateşim mi çıkıyordu?
Tam o sırada sıramın titrediğini hissetmeye başladım. Arkadan biri, "Ne oluyor," diye fısıldadığında o tarafa baktım. Tüm sınıftaki sıralar titriyordu. Biri ayağa kalkıp, "Deprem oluyor!" diye bağırana kadar ne olduğunu anlamamıştım bile.
Ve sınıftan birileri çıkmak için adımladığında, hoca çabucak onları durdurdu ve herkesi sıraların yanlarına çömelmesi için uyardı. Tam o sırada duvar saati yere çakıldığında sınıfta büyük bir gürültü duyuldu. Siren sesi okulun her yanını çığlıklara boyuyordu. Koridordan adım ve bağırtı sesleri kopuyordu. Öğrencilerin durmasını söyleyen hocalar avaz avaz bağırmak durumundaydılar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ballı süt | bxb.
Teen Fiction"buradayım," iki çocukluk arkadaşı. efe ve batu. aralarına giren şehirler, ülkeler, koca bir gökyüzü ve silik hatıralar... hatıraların her detayını ezbere bilen batu bal, hatıralarını kayıplara karıştırmış efe süt... dev bir vicdan azabını bağrında...