yirmi yedinci bölüm: ikinci çocuk.

411 43 81
                                    

günümüz.

efe'den.

Karşımda duran iki çocuğun görüntüsü bulanıktı. Beynim bulanıktı. Tek elim salıncağın zincirine kenetlenmişken, diğeri ömür boyu mapusa çarptırılmış gibi bacağıma tırnaklarını geçiriyordu. Kerim, Batu'yu sıkıca tutuyor, bana yaklaşmasına izin vermeyi geçin, beş-altı metre ötede tutmakta oldukça ısrarcıydı. Sanki Batu, benim katilimdi de beni katilimden koruyordu...

"Hatırlıyorum..." diye fısıldadım ve gözümden bir yaş süzülüp, çeneme vardığında orada kurudu. Başımı yere eğdim. Hayat, kılıçlarını ve kalkanlarını çıkarmış bana saldırıyordu. Bense tamamen savunmasızdım. Gardı indirmiş, savunmasız kalmıştım. Kılıcım ya da kalkanım ise, çoktan paslanmışlardı...

Ben savaşı kaybedeli, beyaz bayrak sallayalı yıllar oluyordu. Her şeyi unutarak, büyük bir bedel ödemiştim zaten.

Şimdi her şeyi, tüm detaylarıyla hatırlıyordum. Lakin nasıl bir şey içinde olduğumu ben de bilmiyordum. Batu'yu görmek mi, bazı taşları yerine oturtmuştu?

"Bal," diye fısıldadığımda ayağa kalktım. Batu, direnmeyi bıraktı: Kerim ise, onu tutmayı.

Batu, durduğu yerde sendeleyip doğruca bana baktığında sırtımdan soğuk bir his dolaşıp geçti. Boğazıma bir anı canavarının yapıştığını hissediyordum. Beni öldürüyordu.

"Ben savaşı kaybettim," dedim. Çocukken verilen sözleri, insan tutamıyordu... Ben ona, ondan başka arkadaşımın olmayacağını söylerken; aslında ona, ondan başka kimseye âşık olmayacağımı söylüyordum hep. Benim kalbim bal'a aitti. Öyle sanıyordum. Kalbim, bir başkasını seçti ve inkar edemedim. Bal'ımın varlığından bihaberdim. Eğer haberdar olsam, yine de dur, der miydim kalbime... Bilmiyorum. "Sen kazandın."

Kerim, Batu'nun tuttuğu kolunu bıraktığında, Batu bana bir adım attı.

"Yaklaşma," deyip elimi, kendimi ondan korumak ister gibi uzattım önüme. Ani bir hareketle elimi yumruk yapıp yere doğru düşürdüğümde kirpiklerim biraz daha ıslandı. "Son gün, birbirimizden ayrılmak istemiyorduk, hani? Öyle dememiş miydin, bal? Neden, bana yalan söyledin? Arkadaş değil miydik?"

Karşımda onun da yüzü buruşurken, suratı kıpkırmızı kesildi ve gözlerinden yaşlar dökülürken, gözleri kan çanağına büründü. "Süt," dedi, acıyla. "Özür dilerim..."

"Öylece yaptıklarını anlatamazdın değil mi?" Başımı aşağı yukarı sallarken, gözyaşlarımı sildim. "Son gün olanları öylece ortaya dökemezdin tabii. Vicdan meselesi mi yapmıştın yoksa? Beni bulmaya söz verdiğin için mi buradasın?"

"Süt..."

"Bana öyle deme. Hatırlıyor musun, bal, yine böyle bir parktaydık, orası yıkılalı yıllar oluyor gerçi... Sen hatırlamazsın. 'Benim yüzümden' seni dövdüklerinde, ağzın burnun kan içinde beraber buraya koşmuştuk. Nasıl da bağırıp çağırmıştın bana. Sanki orada seni dışlamışlar gibi bir halin vardı,"

"Efe..."

"Sözümü kesme," İşaret parmağımı bir bıçak gibi yüzüne doğru doğrulttum ve kaşlarımı çattım. "Beni dinleyeceksin. O vicdanın var ya, daha ne kadar çok sızlayacak!"

ballı süt | bxb.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin