ikinci bölüm: deja vu.

85 7 0
                                    

2013.

Yalnız insanlar kalabalıklarda parlarlarmış

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Yalnız insanlar kalabalıklarda parlarlarmış. Bir sükunetle severlermiş başka ruhları, ta kalbinden. Ama sevilmek nedir, hiç bilmedim. Sen, bir Ay'dın, bense sana asla rastgelemeyecek Güneş. Sen, battığında doğardım mesela. Sen, kararttığında aydınlatırdım tüm sokakları. Başka Güneşleri gösterirdin gökte, ben gizlerdim her birini, ki görmesin hiçbiri senin güzelliğini.

Bir kaldırımın kenarına oturmuş uzaktaki otoparkta top oynayan arkadaşlarınla seni izliyordum. Gizliydim o gün. Çünkü henüz o kadar da yakın değildik bal. Hep arkadaştık fakat hiç enin olmayı beceremedim.

Arkamdan duyduğum sesle ürkerek kenara çekildim. Cılız, benim boylarımda, yaşlarımda, turuncu saçlı bir çocuk. Bu da seni ilk görüşümdü işte, Kerim. Gülümseyerek bakıyordun bana. Sarı bisikletinin üstündeydin. Sevecendi mimiklerin. Sanki, gözlerinde bir yerlerde, hep beni tanımak isteyen bir ışık vardı. Sen, okyanustun, ben volkan dağı. Yakardım. Söndürürdün.

"Neden uzaktan izliyorsun?" diye sordun, çocuksu bir masumiyet takınmıştı ses tonuna, yüzünde hiçbir yaramazlık sezmedim, dediğinin tamamen iyi niyetli olduğunu biliyordum.

"Böyle daha güzel." diye cevap verdim ama asla vermem gereken yanıtın bu olmadığını bilmiş bir tavırla bisikletinden inip yanıma oturdun.

"Ben, Kerim." dedin.

"Ben..." diye fısıldadım usulca. Elini uzattığında şaşırmıştım. Çünkü mahalledeki hiçbir çocuk daha önce bana yanaşmamamıştı.

"Efe'sin," dedin, lafımı balla keserek. "Bunu biliyorum zaten."

Başımla onayladım. Elimi sıktın. Yukarı aşağı salladın hızlı hızlı. Kocaman bir gülümseme vardı suratında.  Sanki hep bu anı bekliyormuş gibi. El sıkma konusunda da epey becerikliydin, diğerlerinden farkının ne olduğunu çözmeye çalışıyordu adeta zihnim.

Zorla ellerinin arasından kaçırdım elimi. Gülümsemen soldu. "Sonsuza dek el sıkışabiliriz." dedin.

"Ben sonsuza dek el sıkışmak istemiyorum." dedim peltekçe.

"Ne olmak istiyorsun koca bir adam olunca?" diye sordun.

Omuz silktim.

Sense, "Ben fotoğrafçı olmak istiyorum! Her şehri dolaşıp en güzel manzaraların fotoğraflarını çekeceğim. Kuzey ışıklarını bilir misin?"

Başımı iki yanıma salladım, bilmediğimi belirtir bir imayla.

"Gökte görünen bir kuşak gibi. Gökkuşağına benziyor. Ama daha da güzeli. Dünya harikası."

"Gerçekten mi?"

"Evet," dedin ve ayağa kalktın. Bisikletinin yanına gidip sepetinde duran küçük cüzdanın içinden bir polaraid kamerayla çekilmiş fotoğraf çıkarıp yanıma geldin. Oturdun çabucak. "Bak," dedin, fotoğrafa bakmamı belirterek. Fofoğafın altında doksanlardan kalma bir tarih atılmıştı. "Babamla annem doksanlarda gidip görmüşler. Bu da oralardan kalan tek fotoğraf. Kuzey Işıkları."

Fotoğraf gerçekten de büyüleyiciydi. Ama ben bu anıların hiçbirini hatırlamıyordum. Kerim'le tanıştığımı unutmuştum. Kerim'i unutmuştum asıl.

"Kuzey Işıkları..." diye fısıldadım, etkilendiğimi göstererek.

"Bir gün seninle gitmek isterdim. Sarı bisikletim, fotoğraf kameram, sen ve de ben." dedin.

Gözlerimin parladığına emindim. Ta gözlerimin içine bakıyordun. Yeşil gözlerinin arasına karışmış kahverengileri göz bebeğin büyüyerek yok ediveriyordu. Yüzüne saçılmış çiller, tenine vuran güneş yüzünden şeftali tüylerin parlıyordu.

"Bu, mümkün değil." dedim. Yüzümü önüme çevirdiğimde dizlerimin sıkıştırdığı titrek ellerimi fark etmemiştim bile.

"Neden?" diye sordu.

Ona baktım.

Bana dönüktü tüm bedeniyle.

"Küçük çocuklarız. Paramız da yok. Nasıl yapacağız?"

"Büyüyünce yapacağız tabii."

"O zaman da paramız olmazsa?"

"Kazanırız," dedi sinirlenerek. "Harekete kimse mâni olamaz, Efe. Parasızlık bile!"

"Mâni ne demek?"

"Engel, demek." deyip yanağımdan makas aldın. "Hem bütün bunları şimdi düşünmenin bir mantığı yok, hem de hiç! Büyümemize daha çok var, hem de çok. İnsan yeter ki hayal kurmak istesin, hayallerimizde her şey olmuyor muyuz? Bence sen de ne olmak istediğini bulmalısın."

"Bir gün bulursam eğer," dediğimde topun peşinde koşturan Batu'ya baktım göz ucuyla. "Söylediğim ikinci kişi sen olacaksın."

Gülümsedim.

"Birincisi kim olacak?" dediğinde ayağa kalktın.

Aşağıdan sana baktım. Ve sen de az önce benim baktığım yöne, Batu'ya bakıyordun. "Anladım." dedin, burukça. Ve bisikletine doğru adımladın. "Bir gün ne olmak istediğini bulduğunda, ilk bana söylemen için her şeyi yapacağım, Efe. Çünkü Batu'nun ne kadar kötü bir çocuk olduğunu görmüyorsun."

"Kötü değil o, bir kere!" deyip ben de ayağa kalktım. Ellerimi belimin iki yanına tutturmuş, kaşlarım çatılmıştı, seni azarlamak geliyordu içimden, fakat öyle haklıydın ki söylediğin her şeyde. Ben hiç göremedim onun ne kadar kötü biri olduğunu.

Bisikletine bindin. Sapsarı bisikletin ve sen epey havalıydın.

"Bir gün söz veriyorum, göreceksin." dedin ve uzaklaştın bisikletinle.

Bu seninle ilk konuşuşumuzdu. Sevgili Kerim, büyünce ne olmak istediğimi ilk sana söyleyeceğime söz veriyorum.

*

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Nov 11, 2024 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

ballı süt | bxb.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin