72 (FİNAL)

2K 142 115
                                    

Masamızdan kalkıp memura teşekkürlerimizi ilettikten sonra teker teker masaları dolaşıp davetlilerle vakit geçirdik.
Tabii bu sırada Gökhan ve Göktuğ'ya teşekkür etmeyi de unutmamış aynı zamanda da Can'la biraz şakalaşmıştık.
"Can, hayır diyorum sana. Gerizekalı mısın!?"
Papyonunu düzeltip cevap verdi. "ya ne olur sizinle kalsam biraz?"

Bu çocuk beni delirtiyordu. 15 dakikadır ona bizimle kalmayacağını, kalamayacağını anlatmaya çalışıyordum fakat o ısrarla beni ikna etmek için çaba sarf ediyordu.
"ya belki çocuk yapacağız Can embesil misin, neresini anlamıyorsun?"

Can aklına bir şey gelmiş gibi 32 diş sırıtıp ağzını kocaman açtı "aaa şimdi anladım, sevişeceksiniz"

"vay" dedim alaycı bir tavırla "nasıl anladın ya? O kadar da saklamıştık halbuki (!)"

Can bizi daha fazla rezil etmek istemezmiş gibi 'ne yaparsanız yapın' hareketini sergileyip sevgilisinin yanına gitti.

Saatler su gibi akıp giderken daralmaya başladığımı fark edip Eylül'e "kaçalım mı?" diye sordum yalvarır gibi. Önce beni biraz garipsese de kırmayıp kabul etmişti.

"olur bebeğim, ama nereye?"

Sahiden nereye gidecektik gecenin bu vaktinde?

Aklıma gelen ilk şeyi söyleyip "eve gidelim" dedim onunla yalnız kalmak istediğimi vurgularcasına. Gözlerini gözlerime sabitlenmiş öylece bana bakmıştı bir süre. Ah o gözleri, o gözleri alev alev yanan çocukluğumun bir parçası değil de neydi?

Hele teni, ünlü bir ressamın kusursuz yeteneği ve boyalı parmaklarıyla harikulade bir fırça darbesi eşliğinde yıllarca uğraştığı tablonun bitimi gibi. Sona eriş, teni adeta kurtuluş gibi.

Bir ihtiyarın ömrü boyunca evladı yerine koyup baktığı köklü dev ağacın narin yapraklarının arasından özgürlüğe kavuşur gibi çıkan iki kiraz parçası onun dudakları değil de ne?

"gidelim" dedi bana ayak uydurmak istercesine. O da arzuluyordu bu teklifi, adım kadar emindim buna.

Yattan güvenli bir şekilde el ele inip hemen birkaç metre ötemizdeki yola attık kendimizi. Ne bir araba vardı ortalarda ne bir insan evladı. Sadece biz vardık. Tam da istediğim gibi o ve ben baş başa...

Marinaya göz gezdirip teknelerin isimlerine bakıyorduk. Genellikle insan isimleri ya da denizcilik terimleri konulsa da nadiren birkaç enteresan isme rastlıyorduk.

Beyaz bir teknenin yanında yazan "çilebülbül" dü. Bu isimi okuyunca kendi kendime sırıtıp diğerlerine göz attım. "halikarnas, gıdıgıdı, yüzgeç, denizkızı" bunların hepsi öylesine komik geliyordu ki bana. Ancak altında yatan manaları da bilsem böyle kolay gülebilir miydim acaba?

"oha Lara şuna bak adı 'Eyla'" dedi Eylül seslice. Bunu zaten biliyordum. "girip bakmak ister misin?" diye sorduğumda elini ağzına kapatıp şaşkınlıkla "bunu aldım deme bana" diyerek cevap vermemi bekledi.
"aldım"
Ellerini ağzına daha da bastırdı. "sana inanmıyorum. Bu çok güzel Lara!"
Onun bağırışını duyduğum anda ne kadar sevindiği tescillenmiş oldu.

İçeri girip görmesini ister gibi elini tutup çekiştirdim. O da ayak uydurup azalmayan heyecanı ve mutluluğuyla adım atmaya başladı.

Tekneye girdiğimizde Eylül hemen aşağı indi. Nedeni biliyordum, yatak odasını merak ediyordu. Arkasından indiğimde onu yatağa oturmuş bana bakarken buldum. "ne?"
"evlendik. Artık karımsın, bende senin için öyle. Eskiden bana evlenmek hayal gibi geliyordu. Böyle bir ülkede, böyle şartlar altında evlenmek... Olası bir şey değildi benim için. Özellikle sevdiğim kadınla. Olası olmayan bir diğer şey ise birini bu kadar sevebileceğimdi. Bu kadar bağlanıp, böylesine aşkla bakacağım birinin olması olası değildi ama oldu. Sen çıktın karşıma" yavaşça yataktan kalkıp tam önümde durdu.
"bana tıpkı böyle baktın"
Elleri çoktan boynuma gitmişti.
"burama değdi gözlerin" derken elimi tutup göğsüne, kalbinin tam üstüne koydu.

Eylül [GXG]♀Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin