44

1.8K 124 15
                                    

Medya: Eylül ❤
Ve ben karakterlerime aşığım sanırım

Bütün gece ikimizde güzel ve deliksiz uyumuştuk. Ve ikimiz de yatağa gitmek istememiştik. Hatta sabaha kadar pozisyonumuz biraz olsun bile değişmemişti. Eylül koala gibi hep kucağımdaydı, göğsümde masum bir bebek gibi uyumuştu.

Gözüme salonun camından süzülüp geçen güneş ışığı girdiğinde ne kadar uyanmak istemesem de mecburen gözlerimi aralamıştım. Eylül hala kucağımda bana sarılıyordu. Bu anı bozmamak için gözümü tekrar kapatsamda fayda etmemişti. Güneş ışınları sanki göz kapaklarımı delerek kornealarımı yakıyorlardı.

Eylül'ü rahatsız etmeden biraz aşağı kaymayı denemiştim ancak başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Onu uyandırdığımı mırıldanması ve kıpırdanmasıyla anlamıştım.

Başını göğsümün hemen üstüne biraz sürtüp kaldırdığında yarı açık gözleriyle bana bakıp gülümserken "günaydın sevgilim" dedi sessizce.

Ben de kan çanağına dönmüş gözlerimle ona eşlik edip "günaydın bir tanem" derken burnunun ucuna küçük bir öpücük bıraktım.

Ama o bunu umursamayıp "gözlerine ne oldu?" diye sordu telaşlanırken.
"bilmiyorum. Bütün gece seninleydim"
Telaşı biraz daha belirgin hale gelirken kucağımda doğrulup işaret ve baş parmağıyla gözlerimi açıp daha net bakmaya çalıştı.

Aniden "hadi kalk hastaneye gidiyoruz" dediğinde dakikalarca onu vazgeçirmek için uğraştım ancak hala ısrarla gitmemiz gerektiğine dair şeyler söyleyip beni kandırmaya çalışıyordu.
"Lara önemli bir şey olabilir!"

Sağ elimle alnımı sertçe ovuşturup "birkaç saate geçeceğine eminim biraz sakin olur musun lütfen" dediğimde 'ne bok yersen ye' der gibi bir bakış atıp mutfağa gitti.

Bu da birbirimizi ikna etme savaşımızı benim kazandığımın göstergesiydi.

Vücudumun çoğu bölgesi-uzvu ağrırken zorla kalktım iz bıraktığım koltuktan. Ardından Wine'ın mama kabını doldurup duş almak için odama çıktım.

Ancak banyoya gireceğim sırada telefonuma normalden daha sesli - belki de sadece bana öyle gelmiştir. bir mesaj geldiğinde söylene söylene telefonumun yanına gidip ekranı açtım.

Can konuşmamız gerektiğine dair aptalca bir mesaj atmıştı ancak ekranı tekrar kilitleyip telefonu yatağın üstüne fırlattım.

Onunla konuşmak istemiyordum. Çocukluğumuzdan itibaren kardeş gibi büyümüş olmamıza rağmen Doğa uğruna bana sırt çevirmişti ve bu gerçekten hiç hoş değildi.

Banyoya girip kısa, sıcak ve rahatlatıcı bir duş aldıktan sonra klasik şort ve tişört giyip tekrar aşağıya indim.

Eylül dakikalar önce bıraktığım gibi mutfaktaydı ve kendini açtığı şarkıya kaptırmış bir şekilde belini kusursuzca kıvırarak kahvaltı hazırlıyordu.

Birkaç saniye manzaramın tadını çıkarıp yavaşça ses yapmamaya özen göstererek Eylül'ün hemen arkasına gidip ellerimi beline koydum. Bir anlığına irkilse de yüzüne hemen ufak bir gülümseme yerleştirip yaptığı işe devam etti. Tabii o sırada belini kıvırmayı da bırakmamış, hatta daha da şehvetle dans etmeye başlamıştı.

Bana inat yaptığına adım kadar emindim ancak bu durumdan rahatsız olduğum iddia bile edilemezdi.

Eylül'ün kalçası karnıma ve biraz daha aşağılara sürtünmeye devam ederken kendime hakim olamayıp onu kendime çevirdikten sonra belinden destek vererek tezgaha oturmasını sağladım.

"sanırım bunu daha sık yapacağım" diyerek sessizce güldüğünde
"belki biraz da az konuşmalısın" deyip dudaklarını kendime esir ettim.

İlişkimizin başlarında değildik artık. Bu nedenle utanma evresini çoktan atlatmış hızlı bir ilişki yaşıyorduk.
Bunun pek sağlıklı olmadığını bilsem de asla kendime söz geçiremiyor, elime geçen her fırsatta onun dudaklarına yöneliyordum. Keza o da aynısını yapıyordu. Ve bundan ikimizde rahatsız değildik. Aksine hoşumuza gidiyor, hoşumuza gittikçe de daha çok yapmak istiyorduk.

Öpüşmeye devam ederken gayri ihtiyari ellerimi onun tezgahın üstündeki kalçalarına koyduğum an da telefonum çalmaya başladı.

Ağzımın içinde "zamanlamana sokayım!" diyerek sitem ederken sağ elimi Eylül'ün kalçasından çekip telefonumun ekranına tiksinen bir yüz ifadesiyle baktım.

Can arıyordu..

Açmak istemiyordum. Konuşmamız gerekiyordu bunu biliyordum ancak şu an ya da bu gün değildi.

Telefonu sertçe kilitleyip tekrar cebime attıktan sonra bütün hevesimin kaçtığını anlayıp Eylül'ü çıkarttığım şekilde tekrar tezgahtan indirip boynuna bir öpücük bıraktım.

"Özür dilerim havamda değilim sanırım" diye kendimi açıklamaya çalışsam da o bunu yapmama izin vermeyip "sorun değil" diyerek bana sıkıca sarılmıştı.

Sarılmamız bir süre sonra sona ererken Eylül şirin bir sesle "kahvaltı?" diyerek masayı işaret ettiğinde ne kadar yemek yemek istemesem de onu kırmamak için sandalyeye oturmuştum.

"gözün düzelmiş"
Sessizce kafamı salladım "sana söylemiştim" derken.

Eylül büyük bir iştahla kahvaltısını yaparken ben ise sadece kahve içiyor, o anlamasın diye de bir şeyler yiyormuş gibi yapıyordum.

Kahvemin son yudumunu içmek adına kupayı dudağıma değdirdiğimde telefonuma gelen mesajla seslice küfür edip telefonu tekrar cebimden çıkardım.

Can onunla konuşmak istemediğimi tahminen ne zaman anlayacaktı acaba?

Ekranı görmek için ortadaki tuşa bastığım an da mesajın Can'dan gelmediğini anlamıştım.

Aksine hiç beklemediğim birinden bildirim gelmişti.

Annemden....

Eylül [GXG]♀Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin