43

2K 154 5
                                    

Medya: Eylül

Bodrumdan çıkıp bahçeden Wine'ı aldıktan sonra güzelce tasmasını takıp zincirin kancasını tasmanın ucuna geçirdim.

Artık yürüyüş için tamamen hazırdık.

Ben önden Wine ile çıkarken Eylül'de arkamızdan gelip kapıyı kapatmıştı.
Yakınlarda çok güzel bir park vardı ve oraya gidebilirdik. Biz otururduk, kızımız da doya doya oyun oynardı.

Parka gideceğimiz yolun kaldırımından sohbet ederek ve bol bol gülüşerek yürümüştük.

Bu çok basit bir eylem gibi görünse de beni çok mutlu etmişti.

Kısa sürede parka geldiğimizde Wine'ın tasmasını çıkarıp etrafta özgürce ve doya doya koşmasına izin verdim.

O bir eşya değildi çünkü.
Onun da eğlenmeye, sevgiye ve daha birçok şeye ihtiyacı vardı.

Wine çimlere sürtüne sürtüne çevreyi tanırken bende Eylül'ün elinden tutup onu, rahatça oturabileceğimiz gölgeli, büyük ağacın altına götürdüm.

Sonra yanımıza içecek bir şey almayışımıza küfür ederken parkın arkasında bir market olduğu aklıma gelince Eylül'e "hemen geliyorum" diyerek ayağa kalkıp o tarafa gittim.

Ama giderken Wine'ın arkamdan geleceği aklımın ucundan bile geçmemişti. Yolun henüz birkaç dakikalık mesafesini kat etmiştim ki arkamdan çocuk çığlığı gibi bir havlama sesi geldi.

"kızım Eylül ablanın yanına git. Merak eder seni" diye onu uyarsam da beni asla dinlemeyip yürümeye devam etti.

Umarım ilerde çocuğum böyle olmaz diye düşünürken, aklımın bir köşesine de
İlerde bir çocuğum olacak mı?
Sorusu takıldı.
Eğer olacaksa diğer annesi Eylül mü olacaktı yoksa başkası mı?

Aklıma buna benzer birkaç soru daha takılırken umursamayıp Wine'ı kucağıma alarak markete girdim.

Bu sefer içmek için şarap almayacaktım çünkü bu gerçekten Eylül'ün gözüne çok batmaya başlamıştı. O yüzden bir yandaki dolaptan enerji içeceği alıp başka bir şey alabilir miyim diye etrafa bakındım. Gözüme ilişen çikolataları da içeceklerin yanına ekleyip ödeme yapmak için kasaya gittim.

Ama yanımdaki ufaklık işimi çok zorlaştırıyordu. Dili yüzümün yarısını ele geçirmişken patileri de göğüslerime sert bir baskı uyguluyordu.

"kızım 1 dakika dur" dedim bıkmışcasına.
Kasadaki kadın halimize gülerken istemsizce bende kadına eşlik ediverdim.

Kadın "yere bırakabilirsiniz sorun olmaz" dediğinde rahatladığımı belli etmek ister gibi derin bir nefes verip ufaklığı yere bırakıp ödemeyi yaptım.

Eylül orada tek kalmıştı. Bu beni biraz endişelendirirken normalden hızlı attığım adımlarla parka ilerledim. Wine'da arkamdan küçük patileriyle beni takip ediyordu.

Birkaç dakikada parka geldiğimizde Eylül gergince bize doğru yürümeye başladı.
Yüzünde gülümsemeye dair en ufak bir belirti dahi yoktu.

"neden bu kadar gerginsin?" diye sorduğumda ince parmaklarını saçlarının arasından geçirip "her yerde bu çocuğu arıyordum. Kayboldu sandım. Neden haber vermiyorsun yanında olduğunu?" dedi.

Sinirden o kadar hızlı konuşmuştu ki bir an anlamakta güçlük çekip ne yapacağımı bilememiştim.

"sakin ol hayatım sadece bir şeyler almaya gittik. Ufaklık da peşime takıldı" diye açıklama yapmaya çalışırken "kaybolduğunu sandım. Çok korktum" deyip Wine'ı kucağına aldı ve onu birkaç kere art arda öptü.

Daha sonra ben onlara kıskançlıkla bakarken Eylül bunu fark etmiş olacak ki birkaç öpücük de dudağıma bıraktı.

⚪⚪⚪⚪⚪⚪⚪⚪⚪⚪

Parkta geçirdiğimiz eğlenceli birkaç saatin ardından telefonuma gelen mesajla eve gitmeye karar verdik.

Gelen mesaj evin tamamen temiz olduğuna dair bir mesajdı.

Ben eve girer girmez Wine'ı bahçeye bırakıp salondaki koltuğa atmıştım kendimi. Çünkü çok yorgundum, erken kalkmıştım ve bu yüzden dinlenmeye ihtiyacım vardı.

Televizyondan rastgele bir kanal açıp başımı geriye doğru yasladığımda Eylül'ün kokusu burnuma doldu.

Beni rahatsız etmek istememiş gibi yavaşça yanıma oturup başını omzuma yaslamış ve telefonuyla ilgilenmeye başlamıştı.

Şu an bunu umursayamayacak kadar uykulu olduğum için başımı dahi kaldırmadım koltuktan.

Eylül yanımda huzursuzca kıpırdanınca normal olarak "ne oldu?" diye sordum. Ancak cevap vermedi. Bir daha sordum "ne oldu Eylül?"

Birkaç saniye daha sustuktan sonra çekinircesine cevap verdi. "uyuyacak mısın?"

Muhtemelen uyuyacaktım. Bu nedenle "evet" dedim.
Eylül tekrar utanır gibi "benimde uykum var" dediğinde gülmemek için kendimi tutmaya çalışsam da başaramayıp ufak bir kahkaha attıktan sonra "ne istiyorsun söyle hadi" dedim kafamı kıpırdatmadan.

Yerinde biraz hareket edip "kucağında uyuyabilir miyim?" diye sordu. Bu sormasını ne kadar beklemesem de olumlu anlamda başımı sallayıp kucağıma gelmesini bekledim.

Yatağımız vardı evet. Ancak burada uyumak istemiştik. O da kucağımda uyumak istemişti. Buna kim ne diyebilirdi ki?

Eylül bir bacağını sağ tarafıma bir bacağını da sol tarafıma atıp çocuk gibi göğsüme yaslanmıştı.

Yaşımız büyüktü. Ama bu içimizdeki çocuğu öldüreceğimiz anlamına gelmiyordu öyle değil mi?

Eylül [GXG]♀Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin