48

1.7K 147 21
                                    

Medya: Can

Saatler sonunda sevgi dolu anılarımızı bitirebildiğimizde şirketten ayrılıp eve gitmiştik. Evde ise gerginliğin hat safhada olduğu bir akşam yemeği yemiştik.

Şimdi ise hepimiz sessizce salonda oturuyor etrafa bakıyorduk.

Annem sesini ayarlamak için boğazını temizleyip "kargo geldi. Şarapları bodruma bıraktım" dediğinde anladığımı belli eder gibi başımı sallamakla yetindim. Fazla söze gerek yoktu.

Yine kısa bir sessizliğin ardından annemin telefonu çaldığında yüzüne bakınca pat diye anlaşılacak bir telaşla telefonunu alıp yukarıya çıktı.

Bir şeyler karıştırdığına adım kadar emindim o yüzden Eylül'e beklemesini söyleyip annemin arkasından yukarı çıktım.

Kapıların her birine teker teker kulak kabartıp nerede olduğunu algılamaya çalışırken, yanlışlıkla olduğunu düşündüğüm bir şekilde "hayır" diye sesini yükseltti.

Onun olduğu odanın kapısına doğru yönelip ses çıkarmamaya özen göstererek kapıya kulağımı yaklaştırdım.

Ancak çok sessiz konuştuğu için kelimeler az buz duyuluyordu.

"hayır dedim sana"

Neyden bahsediyordu bu?

"bunu Lara'ya söylemem"

Neyi söylemezsin?

"biliyorum buraya söylemek için geldim ama yapamam. O mutlu"

İçeri dalmamak için dişlerimi sıkıyordum.

"bunu öğrenmesinin kimseye faydası olmaz"

Birkaç kelime daha söylemişti ancak duymamıştım.

En sonunda "teşekkür ederim. Geri dönüyorum" dediği an da kapatacağını anlayıp sessiz ve hızlı adımlarla aşağı indim.

Elimdeki kartlar çok güzeldi ve doğru kozu oynamalıydım.

Koltuğa, yani Eylül'ün yanına yerleşip annemin aşağı inmesini bekledim. Ve kısa süre sonra elinde bavuluyla merdivenleri hızlı hızlı inmişti.

"çok önemli bir işim var hemen geri dönmem gerekiyor" deyip kapıya yöneldiği an da "bana söylemek için geldiğin şeyden daha mı önemli?" diye sorarak şoka girmesini sağladım.

Annem birkaç saniye sonra şoku atlatıp kekeleyerek "gitmem gerekiyor" deyip tekrar kapıya yöneldiğinde "hiçbir yere gitmiyorsun!" diye bağırdım kendime hakim olamayıp.

Eylül durumun ciddiyetini kavradığı için ne tek bir kelime ediyor, ne de sakinleşmem için bana dokunuyordu.

"Lara işler düşündüğün gibi yürümüyor. Bırak gideyim"

Bir sonraki kozumu oynama vaktim gelmişti.

"sanırım siz beni 10 sene önce bırakıp gittiğinizde de işler düşündüğüm gibi yürümüyordu. Ya da doğum günlerimde dahi yanıma gelmediğinizde? Aradığım zaman telefonları açmadığınızda? Yöneticiliğe dair bir bok bilmediğim için şirketi batırmıştım ya hani. Siz gelip yardım etmek yerine şirket iflas etmesin diye para gönderdiğinizde de mi işler düşündüğüm gibi yürümüyordu?"

Yüzünde mimik oynamamıştı. Öyle sert bakıyordu ki yüzüme, sanki onun bir parçası değilmişim gibi..

"sen" dedi seslice yutkunup.
"sen Can'ın" kelimeler ağzından bir türlü çıkmıyordu. Devamlı yutkunuyor, gözlerini kaçırıyordu.

Can ne?

"sen Can'ın kardeşisin"

Elimdeki bütün kartlar etrafa saçılmıştı. Ne bir kozum vardı, ne de oyunu kazanabilmiştim.
Boğazım düğümlenmişti sanki. Lügatimdeki bütün kelimeleri unutmuştum. Ya da hiçbiri şu an olduğum boktan durumu anlatamayacak kadar pasifti.

Eylül [GXG]♀Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin