37

2.4K 180 24
                                    

Medya:Eylül


Sokakta öylesine bir sağa bir sola yalpalayarak yürüyorduk. İnsanlar görse ne der diye düşünmeden sadece yapıyorduk işte.

Küçük dükkanlara giriyor hoşumuza gidebilecek bir şey var mı diye bakıyor, varsa da hemen alıp yolumuza devam ediyorduk.

Balonlarımız neredeyse bitmek üzereydi. Son 3 ya da 4 balon kalmıştı.

Kuşlar üstümüzden çığlık çığlığa geçerken Eylül elimden bir balon alıp rastgele küçük tatlı bir dükkanın kapısının hemen yanına bağladı.

Sokağın neredeyse bitmiş olduğunu fark edip bir şeyler içmek adına onu gözüme ilk kestirdiğim kafeye doğru ilerlettim.

Başta eve gidelim diye mızmızlansa da bu durumu kısa sürdürüp teklifimi kabul etmişti.

Kafeye oturduğumuzda kendimize birer yorgunluk kahvesi isteyip sigaralarımızı yaktık. Neden kahvelere 'yorgunluk kahvesi' unvanını taktığımı bilmiyordum. Pek de yorulmamıştık aslında.

Eylül elindeki poşetlerin birinden sokağın başından aldığı çikolataları çıkarırken Kahvelerimizin de gelmişti.

Çikolata, sigara ve kahve keyfimizin henüz ortalarındaydık ki kafenin kapısı açılınca istem dışı o tarafa döndüm.

Keşke dönmeseydim.

Can'ın bir şeyler karıştırdığını düşünürken yanılmamıştım. Gerçekten bir şeyler karıştırıyormuş. Ve o şeyde tahmin edilebileceği üzere 'Doğa'ymış'

Şaşırdık mı?

Asla..

Kafamı tekrar önüme çevirirken Eylül'e sessizce "kalkalım mı hayatım?" diye sordum.

O da doğal bir tepki olarak "neden? Diye sordu.

Söylesem bir sorun çıkmazdı herhalde. Zaten ben söylemesem de o elbet görecekti.

"Doğa ve Can burada" dediğimde Can'ın ne işi var der gibi bir bakış atıp poşetleri eline aldı. Kalkmaya hazırlandığı her halinden belli oluyordu.

Eylül cüzdanından bir ellilik çıkarıp masaya bırakırken "ben hallederdim" desem de söylediğimi dinlemeyip "hallettim işte hadi gidelim" dediği gibi elimi tutup yürümeye başladı ancak kapıdan çıkamadan Doğa'nın radarına takıldık.

"aa siz de mi buradaydınız?"

Hayır gerizekalı birazdan geleceğiz, şu an yoldayız.

Eylül elimi biraz daha sıkarken "evet de sana ne ki bundan?" diye cevap verdi tıslarcasına.

Ben ise Can'a 'seni sikeceğim' temalı bakışlar atıyor, bir yandan da Doğa ve Eylül'ün kapışmalarını dinliyordum.

"Doğa anlıyorum eski sevgilin bana aşık olduğu için kuduruyorsun. Ama bizi her gördüğünde laf sokmaya ya da iğneleyici sözler söylemeye çalışman seni sadece bir aptal biri gibi gösteriyor. Ayrıca ben seninle saç saça baş başa kavga etmem. Canını yakarım. Ve inan bunu hissedersin tatlım" Eylül sözünün sonlarına yaklaşmışken elimi daha da sert sıkmaya başlamıştı.

Sözünü tamamen bitirdiğinde ise elimi gidelim der gibi çekip, beni kafeden çıkarmıştı.

"Eylül" dediğimde, sesli bir şekilde "ne?" diye cevap verdi.

"elimi sıkıyorsun" dediğimde alev alev yanan gözlerine su serpilmiş gibi değişti bakışları. "Özür dilerim" deyip elini hızla çekince ne kadar sinirli olduğunu anlamıştım.
Hatta o kadar sinirliydi ki fark etmeden canımı yakmıştı. Ki bunu asla yapmayacağını biliyordum.

Arabaya yürüyene kadar bana hiç dokunmamıştı. Elimi tutmamış, gözüme bile bakmamıştı. Sinirinin geçmesini bekliyordu muhtemelen.

İyi de neden bu kadar sinirleniyordu ki. Doğa'ya cevap vermemiştim. Hatta bakmamıştım bile. Gerçekten bu kadar sinirlenmiş olmasını anlamlandıramıyordum.

Arabaya geldiğimizde sürücü koltuğuna geçip onun da binmesini bekledim. Konuşmamız gerekiyordu. Böyle hiçbir şey söylemezse, susarsa aramızdaki, ya da başkalarıyla aramızda olanları çözemezdik.

Yan koltuğa oturup kapısını kapattığında koltukta yavaşça ona doğru dönüp "sorun ne?" diye sordum sessizce. Sorunun ne olduğunu bilmek hakkımdı sonuçta.

"Sorunu biliyorsun zaten. Doğa!" dedi çemkirircesine.
İyi de benim o kızla herhangi bir iletişimim yoktu. Yıllar önce yaşanmış ve bitmiş bir olaydı.

"bir tanem seni anlıyorum ancak amcasıyla iş yapıyoruz. İstesek de istemesek de onu göreceğiz. Can'da onunla takılıyor, nedenini henüz anlamasam da bu yüzden de göreceğiz Doğa'yı"

Sesimi olabildiğince yumuşak tutuyordum.

"o bana laf sokmaya çalışırken hiçbir şey söylemedin Lara"

Bu konuda biraz haklı olabilirdi.

"çünkü sen iki kere gereken cevabı çok güzel verdin. Bundan sonra da öyle yapacağını biliyorum"

Kafasını diğer tarafa çevirip hiçbir şey söylemeden dışarıyı izlemeye koyuldu.

Bende merakıma yenik düşüp "onunla konuşmayıp, görüşmediğim halde neden bu kadar umursuyorsun onu?" diye sordum.

Kafasını çevirmeden "umursamıyorum" deyip geçiştirmeye çalışsa da konuyu kolayca kapatmaya niyetim yoktu.

Eline uzanıp parmaklarıyla oynamaya başlarken "bana bak" dedim.

Kafasını usulca bana doğru çevirip önce ellerimize sonra da gözlerim ta en içine baktı.

"gerçekten sorun ne Eylül?" diye sorduğumda içindekileri kusarcasına "kıskandım!" diye bağırdı. Derin bir nefes alıp ekledi hemen arkasından "geçmişte ne yaşadığınız beni ilgilendirmez demiştim ama öyle olmadı. O kızın seninle aynı anda nefes alıyor olması bile beni delirtmeye yetiyor.'hangi çağda yaşıyoruz' diyebilirsin ve umurumda değil. Kıskandım seni. Kıskanmaya da devam edeceğim"

Nefesini 'oh be' der gibi bırakırken istemeden güldüm.

"niye gülüyorsun?"

"çok tatlısın"

Söylediğim şeyden sonra o da gülümsemişti. Ve itiraf etmek gerekirse kıskanması epey hoşuma gitmişti.

"Eylül" dedim bana bakması için. Sonra "hadi evimize gidelim" deyip arabayı çalıştırdım.

Eylül'de hemen arkamdan beni tekrar etti.

"evimize gidelim"

Eylül [GXG]♀Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin