71

1.2K 130 21
                                    

Tebrik eden sesler kulağımda dolaşıyor ve bir sürü el elimi sıkıyordu. Bazen yanağıma öpücükler konuyor bazen de vücudum sıcak ve bol parfüm sıkılmış vücutlara temas ettiriliyor ve boşluğa atılıyordu. 

Heyecanlı ve mutluydum ancak içimde bir yerlerde nedenini bilmediğim bir endişe vardı. İlk defa evleniyor oluşumun getirdiği bir stres olduğunu düşünüyordum fakat daha fazlası gibi geliyordu.

Aile kuracak olmamın korkusu da olabilirdi bu içimdeki, belki de gerçekten öyleydi. Bunları şu an düşünmemin ne bana ne de Eylül'e bir faydası olacağını hatırlayıp düşüncelerimi dağıtmak ister gibi hafifçe başımı iki yana salladım. 

Konukların tamamı bizi tebrik etmeyi bitirdiğinde Eylül'ün elini tutup onu bize özel hazırlanmış masaya çekiştirdim. Biraz oturmam ve nefes egzersizleri yapmam işe yarayabilirdi. 

Öyle de oldu 5 dakika öncesine oranla biraz daha rahatlamıştım. Gayri ihtiyari Eylül'e çevirdim başımı. Mutlu gözlerle çevresine bakıyor ve bütün dişlerini etrafa göstermekten çekinmiyordu. İnanması güç olsa da onun mutlu oluşu beni de mutlu ediyor ve tıpkı onun gibi gülümsememe sebep oluyordu. 

birkaç garson renkli düğün pastamızı önümüze koyduğunda dikkatimi o yöne çevirdim. Pasta birkaç katlıydı. Üstündeki gökkuşağı rengindeki çiçekler kendilerini irili ufaklı belli ederken orta boylu genç bir garsonun elimize uzunca bir bıçak vermesiyle yolu çoktan yarılamış olduğumuz doğdu içime. Çok mu hızlı ilerliyorduk emin değildim. Gerçi pişman olduğum da söylenemezdi çünkü halimden epey memnundum.

Pastaya bıçağın ucunu soktuğumuz anda Eylül'ü durdurup "pişman mısın?" diye sordum gülümseyerek. O ise "asla" diye cevap verip dudağıma bir öpücük bıraktıktan sonra bıçağı aşağı indirdi. Garson kestiğimiz yerdeki dilimi sakince yerinden çıkarıp önümüzdeki tabağa bıraktığında pastanın içindeki kekin de renkli olduğunu gördüm. Evet bundan haberim yoktu çünkü düğünü organize eden kişiler Göktuğ ve Gökhan'dı. Bu nedenle her şeyin gökkuşaklı olmasına hiç şaşırmıyordum. 

Yanımıza 2 tane çatal ve peçete bırakıldığında pasta yememiz gerektiğini anlayıp çatallardan birini aldım elime. Ardından dilimden büyükçe bir dilim alıp Eylül'ün de aynı şeyi yapmasını bekledim. O da çatalına pastasını aldığında gözüne bakıp "sanırım birbirimize yedirmemiz gerekiyor" deyip güldüm. "eve gittiğimizde de yediririm merak etme" dedi gülüşüme eşlik ederken. "şu akşamı atlatalım bakarız"

Ellerimizdeki çatalları birbirimizin ağzına götürürken dans etmemiz için çalacak olan şarkının melodisini duymuştum. Herkes çok zamansız çalışıyordu ve bu durum da beni çok geriyordu. 

Hemen Eylül'ü belinden tutup ayağa kaldırdım. Ortadaki alanın boş olması işime gelirken sevgilimi hemen oraya çekiştirip belinde olmayan elimi havaya kaldırdım. "bu dansı bana lütuf eder misin?" 

Eylül boşta olan iki eliyle gelinliğinin eteklerini tutup yukarı çekerken hafifçe eğilmiş ve "elbette" deyip havadaki elimi kendi eliyle doldurmuştu.

yatın en tepesinde dalgalanan lgbt bayrağı bize gülümserken bir yandan da arkadan çalan şarkı dansımıza eşlik ediyordu. "biliyor musun?" diye sorduğumda Eylül başını omzumdan kaldırıp bana bakınca devam ettim. "hayatım boyunca hep gelin ve damadın dans ederken ne konuştuklarını merak ettim" Sahiden ne konuşuyorlardı?

Eylül sahte bir öksürük sesi çıkarıp "düzeltiyorum sevgilim, gelinle gelin" deyip güldü. Eh biraz haklıydı evet. 

Belindeki elimi çekip yüzüne düşen dalgalı saçlarının bir tutamını geriye attım. "Sanırım bizim konuşacak bir şeyimiz yok ha ne dersin?" diye sorduğumda "konuşacak bir şeyimiz yoksa saçmalarız biz de" deyip belinden çektiğim elimi tutarak eski yerine koydu.

 Walkin' out of town

Lookin' for a better place (lookin' for a better place)

Something's on my mind (mind)

"seninle olacaksam her şeye varım" dedim sakince. Yalan söylemiyordum ve o da bunu çok iyi biliyordu. Eğer onunla olacaksam cehenneme bile giderdim. 

But I know some day I'll make it out of here


Even if it takes all night or a hundred years


Need a place to hide, but I can't find one near


Wanna feel alive, outside I can't fight my fear

Can'ın "Lara beyefendi geldi" demesi üzerine şarkıyı kapattırıp kalktığımız masaya geri döndük. Yerlerimize geçtik. Kalbim öylesine hızlı atıyordu ki bu sefer gerçekten patlayacağına emindim. 

Sağ tarafımıza nikah memuru otururken sol tarafımıza da şahitlerimiz olan Can ve Doğa oturmuşlardı. Memur yurt dışından gelmişti. Evrakları tamamlayıp bizi evlendirip işlemleri orada yapacaktı ve bizde orada evlenmiş olarak görünecektik. 

Adam Türkçe'yi pek konuşamadığı için direkt söze girmişti. "siz Lera hanım.." Lera mı? 

"Eylul hanımı.." Türkçe konuşamadığını kanıtlamıştık.

"esiniz olarak kabul ediyor musunuz?" 

Bir gavatlık yapıp 'hayır' diyesim gelmişti ancak Eylül beni öldüreceği için bu şakamdan vazgeçip "evet, ediyorum" dedim titreyen sesimle. 

"peki siz.." dedi memur bey "Lera hanımı eşiniz olarak kabul ediyor musunuz?" 

Yemin ederim bir an kalbim duracak sandım. Öylesine büyüleyici bir andı ki şu an ölene kadar, hatta öldükten sonra bile unutmayacağıma adım kadar ve onun adı kadar emindim.

Eylül "evet!" diye bağırdığında konfetiler ve renkli duman çıkaran meşaleler aynı zamanda patlayıp yanmışlardı. 

alkış sesleri, çığlıklar ve ıslıklar havada uçuşurken nikah memurunun az duyulan sesini duydum "gelini ve gelini öpebilirsiniz" Öpmek için Eylül'e uzandığım sırada ayağıma bir baskı uygulandığını fark edip masanın altına baktım. 

Ayağıma mı basmıştı o?

"Bu evde benim sözüm geçecek karıcığım" 

e ben şimdiden sıçmıştım...

Eylül [GXG]♀Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin