02.04.21
10 gün sonra
İlk döndüğüm köşede karşıma çıkan simit fırınının tezgahındaki incecik, çıtır simitleri görünce dayanamayıp içeri daldım. Yanında peynir ve çayla enfes olacağının düşüncesiyle tekrar caddeye çıkıp Mustafa'nın evine doğru yürümeye başladım.
Beyaz duvarlı apartmanın önüne geldiğimde kapıyı açmaları için zile basacakken dışarı çıkan bir abla benim için kapıyı tuttu. Ona teşekkürlerimi ilettikten sonra asansör bulunmayan apartmanın merdivenlerine yöneldim, neyse ki yalnızca ikinci kata çıkacaktım. Zile bastığımda kapının açılmasını beklerken ayakkabılarımın arkasına basıp çıkarmaya başladım.
"Hoş geldinnn."
Evde olsa bile her zaman kendine olan özenini koruyan Mustafa saçlarını özenle taramış, pijamalarının yerine siyah bir eşofman takımı giymişti. Kapıyı açtığı gibi de yoğun parfümünün kokusu burnuma dolmuştu. Yüzündeki ışıltıdan sabahki cilt bakımını da tamamladığı anlaşılıyordu. Saat erken olmasına rağmen yeni uyanmadığı her halinden belli oluyordu.
"Hoş bulduk Musti."
Ayakkabılarımı çıkarttığım yerde bıraktım, içeri almaya gerek duymamıştım. Benim içeri girmemle Mustafa ayakkabılarımı içeri alıp giymem için önüme terlik koymuştu. Ben terlik giymezdim ki.
"Terlik almayayım ben."
"Pekala, nasıl istersen." Omuz silkip terlikleri aldığı yere geri koydu.
"...Ne aldın bakalım." Elimdeki poşeti mutfağa doğru götürürken içini de karıştırmadan edemedi. Simitleri gördüğünde dudağını yalayıp baş parmağını bana doğru kaldırdı. Güzel seçim demekti bu.
"Seninki salonda. Sen geç ben de geliyorum."
Gösterdiği tarafa doğru yürüyüp oldukça sade , duvarları çeşitli tablolarla süslü olan, koltukların üstündeki renkli kırlentler hariç grinin tonlarının ağırlıkta olduğu salona girdim. Koltuğa ayaklarını uzatıp iyice yayılmış, spor haberlerini tüm ciddiyetiyle izleyen, hala pijamalarını çıkarmamış saçları dağınık Alper beni gördüğünde kocaman gülümsedi.
"İşte şimdi günüm aydı. Hoş geldin yavrum."
Koltuğun arkasına geçip boynuna kollarımı sardım. Yanaklarımızı birbirine yaslayıp ufak bir öpücük kondurdum.
"Günaydınn."
Yasladığımız yanaklarımızı ayırıp yüzüme doğru kafasını iyice döndürdü. Dudağımın üzerine anlık bir öpücük kondurup çekildi.
"Nasılsın bakalım?"
"İyiyim Alper'im. Bildiğin gibi. Sonunda Mustafa'ya geçtin de görüşebileceğiz en azından."
"Bizim eve gelseydin ya çok özlediysen." dedikten sonra kahkaha attı.
"He tabi gelseydim de benim de sağlam olan ayağımı kırsalardı."
Tekrar o güzel dişlerini gösterip kahkaha attıktan sonra kafamı tutup dudaklarını tüm gücüyle bastırıp yanağımı arka arkaya öptü.
"Öpüşme faslınız bittiyse kahvaltı hazır gençler."
Mustafa elindeki maşayla mutfak kapısının önünde dikilip gelmemiz için kaş göz yapıyordu. Alper'in değneğini uzattıktan sonra her ihtimale karşı arkasından yavaş yavaş mutfağa doğru ilerledim.
"Hiç yardım edemedim Mustafa ya."
Çayları doldurmakta olan Mustafa kaşlarını çattı.
"Sen misafirsin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DOLMUŞ | bxb
General FictionDolmuşların nefret ettiğim şeyler listesinin başında geldiğini anlamışsınızdır, ta ki dolmuşu dünyanın en güzel şeyi olarak görmemi sağlayan o adama kadar. Şoförden bahsediyorum bu arada.