30.04.21
Öğlen attığım 51.bölümü atlamayın canlarım💜
Ali
Kulağımın içine işleyen yüksek seslerden, çocuk çığlıklarından, Atlasla masada baş başa kalmamızın verdiği gerginlikten kaçmak için çözümü tuvalete gitmekte buldum.
"Ben tuvalete gidiyorum."
Beni duymasıyla oturduğu yerden kalkıp "Ben de." diyerek peşime takılmıştı. Masanın başında dikilip birbiriyle muhabbete dalan insanların arasından ezilerek geçip tuvalet kapısına ulaştığımızda tamamı boş olan kabinlerden rastgele birine girdim.
Tuvaletim olmamasına rağmen burayı kaçış yolu olarak kullandığım ve Atlas peşime takıldığı için iki üç dakika klozetin tepesinde boş boş dikildim. Tuvaletimi yapmış izlenimi vermek için sifonu çekip çıktığımda Atlas ayna karşısında eğilip saçını düzeltiyordu. Üstüne oturan pantolonunun belli ettiği kalçalarına ve şekilli bacaklarına bakmamak için direnirken ellerimi yıkamaya koyuldum.
Yanından geçip gidecekken kolumu tutmasıyla olduğum yerde kaldım. Kollarını sıvadığım gömleğin açıkta bıraktığı bileği okşarken bir ateş haznesinin bana doğru yaklaştığını hissediyordum.
"Biraz burada kalsak? Dışarısı çok sesli."
"Tamam." diye mırıldanıp geri döndüğümde daha çok kaçmamı beklediği için bu hamleme oldukça şaşırdı. Bir yandan da büyük bir beklentiye giren ruhunun yansımaları gözlerindeki parıltılarda kendini açık ediyordu.
"Bu akşam o kadar güzelsin ki. Dayanamıyorum artık Ali. Sen nasıl dayanıyorsun? Bana öğret."
Gözlerimi iriltip yaşadığım heyecandan dolayı bayılacak gibi hissederken destek almak istercesine elimi mermere dayadım. Lavabonun mermerine dayadığım elimin üzerine kendi elini kapatıp alttan alttan parmaklarımı okşamaya başladığında artık direnme gücümü kaybettim.
Mermerdeki elimi ters çevirip parmaklarımızı birbirine geçirmemizi sağladığımda onu tuttuğum gibi tuvaletin en sonundaki kabine soktum. Kapının kilidini çevirdiğimde aralanan ağzıyla bana bakıyordu. Şok olmuştu tabi çocuk. Şu an içinden "Ali'ye naptın ve sen kimsin?" dediğine emindim.
Sırtını duvara yaslayıp elimi ensesine çıkarttığımda yavaşça bana yaklaşan dudaklarını izlerken sanki her şey yavaş çekimde ilerliyor gibiydi. Dudaklarıma değen dudakların ilk onunkiler olması içimde elektriklenmeye sebep olurken gözlerimi yumdum. Tecrübesizliğimin getirdiği endişeyle çok bir şey yapamadan öylece dururken alt dudağımı ağzının içine aldı. Bir dudağın dokunuşuyla kendimi boşluğa düşecekmiş gibi hissediyordum, sanki her an uçacaktım. Geri çekilip gözlerimizi birleştirdiği ilk an ayrılan dudaklarımız sayesinde yere çarpmış gibi hissettim.
Dışarıdan bakılınca sadece iki dudağın birbirine değdiğini görüyordunuz ama o esnadaki duygu değiş tokuşlarını sadece yaşayan anlayabiliyordu.
"Durma." cümlesi ağzımdan fısıldar gibi çıktığında dudaklarımı yarı yolda karşıladı. Az önceki masum öpücüğünün yerini daha sert hamleler almaya başladığında pozisyonlarımızı değiştirip beni duvarla kendi arasına sıkıştırdı. İlk öpüşmemin heyecanıyla ayaklarım yerden kesilirken kesinlikle son olmayacağına emindim.
Ellerim boynunu iki yandan tutup okşamaya başladığında beceriksiz hamlelerim onun hızlı hareketlerine yetişemiyor gibi hissediyordum. Sırf onun için daha iyi öpüşebiliyor olmayı dilerdim.
Dudaklarının dokusunu hissetikten sonra dilini davetkar bir şekilde ağzımın içine soktuğunda benim dilim de utangaç ve yumuşak bir şekilde yolunu bulmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DOLMUŞ | bxb
General FictionDolmuşların nefret ettiğim şeyler listesinin başında geldiğini anlamışsınızdır, ta ki dolmuşu dünyanın en güzel şeyi olarak görmemi sağlayan o adama kadar. Şoförden bahsediyorum bu arada.