26.04.21
Aa bakın altta ne yazıyormuş?
Ali yazıyormuş.Ali
Tek başıma yatmaya alışık olduğum için uyuyamadığım zamanlarda yatakta deli dana gibi dönmek de en güzel aktivitelerimdendi. Fakat yanınızda yatan biri varsa bunu yapmanız imkansız oluyordu. Bu evde 3 yatak odası, yatak odalarında da haliyle çift kişilik yataklar olduğu için hepimiz ikişerli yatmak durumunda kalmıştık. Sevgilisi olan arkadaşlar bu durumdan oldukça memnundu tabi ki, eh ben de rahatsız sayılmazdım.
Dönerken oldukça ses çıkartan yatakta olabildiğince yavaş hareket edip kendimi Atlas'ın yattığı tarafa döndürdüm. Camdan içeri giren hafif ışık yüzüne vuruyordu, yastığa olabildiğince gömülmüştü. Bir kolunu yastığın altına sokmuş olduğunu gördüğümde sabah uyuşmuş bir kolla uyanacağı için onun adına üzüldüm. Elim ona doğru gitse de uyanacağından korktuğum için ellememeye karar verdim.
Olabildiği en masum haliyle uyurken gözlerim siyah dağınık saçlarına, biçimli kaşlarına, simsiyah kirpiklerine, herkesin övmeden geçemediği kalkık burnuna, aralık ağzına, evin içi ateş gibi olduğu için uyurken tişört giymediği vücuduna kaymıştı. Ordan da üste kıvrılan şortunun açıkta bıraktığı uzun bacaklarında büyük bir süre duraksadığımda alnıma vura vura yataktan kalktım.
"Kendine gel Ali, kendine gel." diye içten içe söylenirken parmak ucuma basa basa zaten açık olan odanın kapısından çıktım. Diğerlerinin odalarının önünden geçerken değişik sesler duymamak için dua ediyordum, neyse ki hepsi uyuyordu. Ses duyduğum an odama kaçıp uyuyor taklidi yapmaya hazırdım.
Yaz gecesinin vermiş olduğu hafif serinlik içimi bir hoş ederken kendimi havuz kenarındaki çimenlere bıraktım. Ellerimi kafamın altına yerleştirip gökyüzüne baktığımda normalde şehir ışıklarının izlememe izin vermediği yıldızların keyfini çıkarttım. İnsana hayatı ve dünyayı sorgulatan bir andı.
Çimlere yatıp binlerce yıldızla baş başa kaldığımda aslında evrende ne kadar önemsiz bir ayrıntı olduğumuzu düşünmeye başlamıştım. Ne kadar küçük olduğumu, dünyadaki dertlerin ne kadar önemsiz olduğunu, hiçliği anımsatıyorlardı bir yandan da.
Hafif esen rüzgar yüzüme çarparken milyonlarca parıltıyı izlemek bir terapi gibi geliyordu. Gözümü özellikle bir tanesinin üzerine diktiğimde sanki beni görebiliyormuş gibi yanıp söndü.
Nazım Hikmet'in o dizeleri aklıma geldiğinde seslice dile getirip gözlerimi yumdum.
"...
İyi bak yıldızlara onları göremezsin bir daha
Delikanlım!
Belki beni anladın, belki anlamadın. Kesiyorum sözümü.
Sevmek mükemmel iş delikanlım. Sev bakalım...
Mademki kafanda ışıklı bir gece var, benden izin sana, sev sevebildiğin kadar..."Sen izin veriyorsun da ben sevebileceğim kadar sevecek miydim bakalım?
"Beni uyutup burada keyif yapmak ha? Vay şerefsiz."
Gözlerimi araladığımda yıldızları kapatarak önüme geçen Atlas kollarını göğsünde birleştirmiş doğrudan bana bakıyordu. O an manzaramı kapatmıştı ama belki de benim aradığım manzara buydu. Bilemedim, bilmek de istemedim.
"Uyku tutmadı ya. Seni de uyandırmak istemedim."
Yanıma uzanıp aynı benim gibi kollarını başının altında birleştirdiğinde parıldayan gözleriyle gözlerinden farklı olmayan yıldızlara bakıyordu.
"Ne kadar da güzel." diye mırıldandığını işittim.
"Öyle."
"Keşke hep böyle kalabilsem. Böyle bu şekilde yatarken düşünmek zorundaymış gibi hissetmiyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DOLMUŞ | bxb
General FictionDolmuşların nefret ettiğim şeyler listesinin başında geldiğini anlamışsınızdır, ta ki dolmuşu dünyanın en güzel şeyi olarak görmemi sağlayan o adama kadar. Şoförden bahsediyorum bu arada.