53

6K 439 47
                                    

02.04.21

Ali

Atlas'ın ailesinin evde olmamasına güvenerek yatağında sarmaş dolaş bir şekilde oturuyorduk. Kolunu omzuma atıp beni kolları altına alırken ben de elimi beline sımsıkı sarmıştım. Bacaklarını da üstüme atıp hareket alanımı oldukça kısıtlamıştı fakat şikayetçi olduğum söylenemezdi. Dakikalardır böyle oturuyorduk, oturdukça huzur bulup bir yandan çalan şarkıyla ruhumuzu doyuruyorduk.

Sarıldıktan sonra birbirimizin soluk alışlarını dinlemek, yüreğinizin atışlarının birbirine karışması, saçın üstüne kondurulan ufak öpücükler her şeyi, her sıkıntıyı unutturuyordu. Yorucu bir gün sonrası başıma gelen en güzel aktiviteydi. Dünyanın geri kalanının aklımdan gitmesini sağlayan mucizevi bir şeydi sanki.

Evin içinde tıkırtılar duymaya başladığımda Atlas'ın odasına yaklaşan ayak seslerini işittim. Ani bir refleksle Atlas'ın kolunun altından çıkıp yatağın diğer ucuna fırladığım an babası kapıyı açıp odaya girmişti. O anki korkuyla bir anda sanki konuşuyormuş da bölünmüş izlenimi vermek için "Kanka kızla buluştuk işte-" deyip duraksadım.

"Arkadaşın mı buradaydı oğlum? Hoş geldin. Biz de yeni geldik de öyle Atlas ne yapıyor diye bakayım demiştim. Haydi görüşürüz."

Babasının çıkmasının ardından Atlas kaşlarını çatıp işaret parmağını yüzüme doğrulttu.

"Bir daha bana kanka dersen seni gebertirim çocuk."

Onu sinirlendirmek için kolumu omzuna atıp kafalarımızı tokuşturduğumda "Niye kankacım?" deyip sırıttım.

"Siktirtme kankanı."

Yüzündeki oldukça öfke saçan ifadeyi gördüğümde "Oha gerçekten sinirlendin lan." deyip kahkaha atmıştım, o da benim cümlemi kafasını oynatarak taklit ettiğinde burnunu kıvırıp önüne döndü. Güzel burnunu parmaklarımın arasına alıp sıktığımda acıdan yüzünü buruşturmuştu.

"Senin o burnunu yerim ha."

Dediğim şeyle yumuşayıp yüzüne kocaman bir tebessüm yerleştirmesi çok da zamanını almamıştı. Yüzüne uzanıp gülen dudaklarını dilimi kullanmadan öptüm, öyle hafif ve şefkat dolu bir öpücüktü işte.

Kafamdan tutup beni kendine doğru çektiğinde ikimiz beraber geri doğru yatağa devrilmiştik. Yüzümün her bir yanına öpücükler kondurup elleriyle saçlarımı dağıtırken ben de en içten kahkahalarla gülüyordum.

"Uzun zamandır hiç bu kadar mutlu olduğumu hatırlamıyorum Ali."

Göğsünden kalkıp ellerimi kafasının iki yanından yatağa dayadım, onun sağ eli de yavaşça saçlarımı okşuyordu. Göz temasımızı sağladığımda aynı hisleri gözlerimden okusun diye tüm gerçekçiliğimle baktım yeşillerine.

"Ben de hatırlamıyorum."

Kafasını kaldırıp dudaklarıma uzandığında üst dudağımı emerken ben de ellerimi omuzlarına doğru koymuştum. Elleri sıyrılmış tişörtümün içine girip sırtımı okşamaya başladığında bu ufak dokunuşları her zaman kalbimi hoplatmaya yetiyordu, gönlümde hiçbir kötü duygu bırakmayıp hepsini silip süpürüyordu.

Dudaklarımızı ayıran şey Atlas'ın çalan telefonunun melodisi olduğunda ikimizden de bir "Of!" sesi çıkmıştı. Komidinin üzerinde duran telefonuna uzanmamı işaret ettiğinde ekranda yazan "Koç." yazısını sesli bir şekilde okuyup telefonu Atlas'a verdim.

Rahat bir şekilde konuşabilmesi için üstünden çekilip yana kaydığımda o da oturur pozisyona gelip boğazını temizleyerek telefonu açtı.

DOLMUŞ | bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin