29.04.21
Ali
Halı sahadaki soyunma odasına doğru giderken ayaklarım resmen geri geri gidiyordu. Saatimi kontrol ettiğimde beklediğimden çok daha erken ulaşmış olduğumu gördüm. Trafiğin yoğun olmaması bunda büyük bir etkendi. Atlas'ı gördüğümde nasıl davranmam gerektiğini asla bilmiyordum. Büyük ihtimalle bana kırgın veya sinirliydi, öyle olmakta da çok haklıydı. Korkaklık ediyordum.
Karşılığı olduğunu düşünmeyip duygularımı kendi içimde yaşarken her şey gözüme çok kolay görünüyordu. Duygularımın tek yönlü olmadığını öğrendiğim an bildiğim tüm ezberleri unutmuş, çalışmadığı dersin sözlüsüne kaldırılmış bir öğrenci kadar hazırlıksız yakalanmıştım.
Üstüme büyük bir sorumluluk yüklenmiş gibi hissetmekten kendimi alıkoyamıyor, onun da dediği gibi bu işi becerebileceğim konusunda emin olmadan onun hayatına girmek istemiyordum. Tüm bu olanlar benim için çok yeniyken tecrübesizliğimin verdiği dengesizliklerle onu sıkboğaz etmek en son isteyeceğim şeydi.
Soyunma odasının kapısını açıp dan diye içeri daldığımda içerideki benche bacaklarını uzatıp telefonuyla uğraşan bir Atlasla karşılaştım. Göz göze geldiğimizde uzattığı ayaklarını toparlayıp oturmam için yer açmıştı. Çantamı askılığa asarken ağzımın içinde "Selam." diye mırıldandım.
"Selam."
Selam demek için kafasını kaldırdıktan sonra yüzündeki ciddi ifadeyle tekrar telefonuna döndüğünde ben de benchin diğer ucuna çöktüm. İkimizden de ses çıkmazken üst üste attığım ayaklarımı sallayıp odadaki daha önce dikkat bile etmediğim detayları inceliyordum.
Şu an sanki çok tanımadığım bir insanla aynı ortamda bulunmak zorunda kalmış da muhabbetimiz selam, naber klişelerinden öte gidememiş gibi hissediyordum. İronik olansa bu kişiyi en son gördüğümde "yakın arkadaş" kategorisinde olmasıydı, şimdiyse o zamanların üzerinden çok uzun süre geçmiş gibiydi.
Konuşacak çok konumuz olmasına rağmen böyle susuyor olmak, başıma gelen her şeyi ilk ona anlatmak için heveslendiğim insana karşı iki cümle kuramıyor olmak canımı sıkıyordu. Bu sıkıntının vermiş olduğu rahatsızlıkla iç çektiğimde bunu sesli bir şekilde yaptığımı Atlas'ın telefondan kaldırdığı kafasıyla fark ettim. Parmaklarımla tahtanın üstünde ritim tutmaya başladığımda o da önüne dönmüştü.
"Bugün de hava baya sıcaktı."
Aklıma gelen ilk şeyi sesli olarak dile getirdiğimde "Aynen, öyleydi." şeklinde bir karşılık almıştım.
"Hıhı." diye mırıldandığımda gözlerim tekrar odada gezinmeye başladı. Tavanda gördüğüm ayakkabı izlerine garip bakışlar atarken onların nasıl oluştuğunu düşünmeye çalışıyordum. Kapının soyulan boyasını da uzun bir süre inceledikten sonra küçücük odada başka odaklanabileceğim bir şey kalmamıştı.
"Alper de bugünkü maç için çok hevesli."
"Aynen, baya." deyip burnunu kaşıdığında yine kafamı sallayarak önüme döndüm. Yanaklarımı şişirip ayaklarımı sallarken bu sefer tırnaklarımı ve ellerimi inceleyip bir süre de o şekilde zaman öldürdüm.
"Üstümü değiştireyim bari."
Ondan ses çıkmayınca siyah kotumu çıkartıp dizlerimin üzerinde biten şortumu giydim. Bu şekilde de biraz oyalanacağımı düşünürken sadece 20 saniyemi falan almıştı.
Kendimi sesli bir şekilde banka bırakıp olabildiğince gürültü çıkardıktan sonra bacaklarımı iki yana açıp yere doğru kendimi esnettim. Kramponlarımın bağcıklarını bir iki kere çözüp tekrar bağladıktan sonra yapacak bir şeyim kalmamıştı. Telefonumun şarjı da bitikti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DOLMUŞ | bxb
General FictionDolmuşların nefret ettiğim şeyler listesinin başında geldiğini anlamışsınızdır, ta ki dolmuşu dünyanın en güzel şeyi olarak görmemi sağlayan o adama kadar. Şoförden bahsediyorum bu arada.