22.04.21
Evren
Alper, abilerinin eşleriyle beraber bizim eve kahvaltıya gelmek istediğini söylediği andan beri titreyen elimden dolayı çatalı her ağzıma götürdüğümde mutlaka masaya bir şeyler düşürüyordum. Alpay abiye alışkındım, sıkıntı o değildi ama Altuğ abinin adını duyunca bile tüylerim diken diken oluyor, hakim karşısında sorguya çıkacakmış gibi hissediyordum. Alper, her ne kadar aralarındaki tüm sorunları halletiklerinden, onu tamamen kabullendiğinden bahsedip dursa da heyecanımı bir nebze bile azaltmaya yetmiyordu.
"Yarın abinler geleceği için bu evi temizlememiz gerekiyor. Evi bok götürüyor. Biz nasıl yaşıyoruz acaba burada?"
Alper, ekmeği koparıp ağzına attığında kafasını salladı.
"Bu akşam Beşiktaş maçı var. Temizlik falan yapamam."
"Ne demek yapamam ya? Şu evin haline bak. Abinler beni pis bir adam olarak mı tanısın?"
"Pis falan değil bence ya. Zaten onlar böyle şeylere takılmaz. Boş ver."
"Alper saçmalama. Öyle şey mi olur? Keşke daha önceden haber verselerdi. Daha çok hazırlık yapabilirdik."
"Niye yeni gelin triplerine girdin yavrum? Kasma bu kadar, siktir et ya." Sonra bir anda kolundaki saate bakıp yerinden fırladı. "Bak saati kaçırıyordum az kalsın. Hemen şunları makineye koyalım. 5 dakika kalmış. Getir getir." Önümdeki tabak çanakları çekiştirip koşar adımlarla tezgaha götürdüğünde hızlıca makineye dizdi.
"Masayı da sen siliverirsin bebeğim. Öptüm." Havadan bir öpücük attığında yatak odasına giden yolda tişörtünü çıkartıp formasını giymeye hazırlandı.
"Deli bu ya." diye mırıldanırken bir yandan da masayı siliyordum. Bazen kendimizi evli bir çift gibi hissediyordum. Aynı evde yaşamak da bir nevi evlilik hayatı gibi değil miydi zaten?
Alper, her ne kadar boşvermemi söylese de tabi ki boşvermeyip o temizliği yapacaktım. Maç bitince devamını da Alper'e kitlerdim. Mideme oturan yemeklerin sindirilmesini beklemek için koltukta tüm ciddiyetiyle oturan Alper'in yanına çöktüm. Maç izlerken sanki sesini duyucaklarmış gibi oyuncularla konuşmak, hakeme sövmek dışında herhangi bir şekilde ağzını açmıyordu. Gözünü başka yere çevirmeyi bırak, kırpmıyordu bile.
"Şu çocuk da ne yakışıklıymış ha."
Futbola ilgim olmadığı için oynama şekillerinden daha çok sahanın dizaynına, futbolcuların tiplerine, formalarına falan dikkat ediyordum.
"Hı? Kim yakışıklı?" Maçtan gözünü ayırmasa da dediğime kulak vermişti.
"Şu işte. Sarışın olan."
"Nesi yakışıklı onun be? O karşı takımdan. Bizimkilere bak onlar daha yakışıklı."
Bir an çocuğu beğenmiş olmama yükseldiğini sansam da sorunun karşı takımın oyuncusu olduğunu söylemesiyle kahkaha atıp uzattığım ayağımla koluna vurdum.
Beni takmayacağını bilsem de hafifçe kucağına doğru kendimi ilerletmeye başladığımda bir yandan da ani bir hareketiyle savrulmaktan korkuyordum.
"Evren, rahat dur."
"Sadece kucağında oturup azcık seni seveceğim. Ses bile çıkartmam, söz."
"Tamam gel." deyip kollarını açtığında ben kucağına yerleşmeye çalışırken kafamı oynattıkça o da ekranı görmek için kafasını sağa sola hareket ettiriyordu. Kollarımı boynuna sarıp kafamı da omzuna yasladığımda kıpırdamadan öylece durdum. Huzuru, rahatlığı ve güvenliği aynı anda bulduğum bir yerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DOLMUŞ | bxb
General FictionDolmuşların nefret ettiğim şeyler listesinin başında geldiğini anlamışsınızdır, ta ki dolmuşu dünyanın en güzel şeyi olarak görmemi sağlayan o adama kadar. Şoförden bahsediyorum bu arada.