JISUNG
Elimde sıkıca kavradığım valizimle köşkün önünde dikiliyordum. Derin bir nefes aldım, bir adım atmayı dahi istemiyordum.
Bugünden itibaren burada yaşayacağım ha?
İsyan edercesine ofladım. "AAAAAHHH BURADA YAŞAMAK İSTEMİYORUM İŞTE! BİRİSİ BENİ NORMAL HAYATIMA GERİ DÖNDÜRSÜN!" Hayatım aniden tepe taklak olmuştu sanki.
Aniden kapı açıldı ve arkasından Minho çıktı, gözlerimin içine bakarak "Sızlanmayı bırakıp içeri girmeye ne dersin? Kulaklarım kanadı." diye sordu.
Mahçup hissederek dudağımı ısırdım, Minho'nun burada olduğunu bile bilmiyordum ki. Rezillikti. Başımı salladım ve "Tabii, üzgünüm." dedikten sonra içeri adımladım. İçeriye girer girmez ferah bir koku karşıladı beni, içerisi temiz ve lükstü. Sanki neyin nereye koyulacağı çok önceden planlanmış gibi eşyalar yerleştirilmişti.
Minho'ya döndüm. Kollarını çaprazlamış, duvara yaslanmış ve kibirli bakışlarını üstüme dikmişti. "Neden öyle bakıyorsun?" diye sordum.
İç çekti. "Öylesine, hayatımın geri kalanını seninle yaşayacağım gerçeğini kabullenemedim. Aşırı boktan durum."
Kaşlarımı çatarak sert bakışlarımla onu cevapladım. Ona cırlanmasını hak ediyordu. "YAH! Ukalaca davranma! Seninle birlikte yaşamayı ben de istiyor değilim! Bütün bunlar bir kabustan beter. Yemin ederim ki elimde olsaydı şu an her şeyi iptal ederdim!"
İnanamıyor gibi gözlerini devirdi ve bana sırtını döndü. "Cık, çok çocukça."
Dişlerimi sinirle birbirine sürttüm, "Çocukça mı dedin? Hey sen- buraya gel!" Cümlelerim biter bitmez hızlıca kanepeden bir tane yastık kapıp ona atmıştım.
"Ah!" Kafasına çarpan yastık yüzünden acıyla inledi. Başını bana çevirdiğinde o öldürücü bakışlarıyla yeniden karşılaşmıştım. Sertçe sordu, "Delirdin mi?"
Kollarımı çaprazladım. "Bu soruyu bana sormak yerine neden kendine sormuyorsun?" Geri adım atmayacaktım işte.
Dişlerini birbirine sürttü, tepeden tırnağa vücudumu süzerken dilini ağzının içinde döndürüyordu. Tehditkâr bir ses tonuyla "Sen öldün." dedi.
Bana doğru gelmeye başladığını fark edince gözlerim büyüdü. Ondan uzaklaşmak için aceleyle kaçmaya başlamıştım. Ayaklarımı götüme vura vura koşuyordum, öyle bir telaş.
"YAH! ŞEREFSİZ, HELE ELİME BİR GEÇ SEN!" diye bağırdı.
Sonuç? Köşkün çevresinde dönüp durduk ve nefes alma ihtiyacımız ağır bastığında koşmayı bıraktık.
Nefeslerimiz düzene girdiğinde konuşmaya başladım. "Bak. Anlaşılan bu durum ikimizin de hoşuna gitmiyor, değil mi?"
Bana baktı, gözlerini devirdi ve "Kim seninle nişanlanmak ister?" diye mırıldandı. Gözlerini o kadar çok deviriyordu ki yerinden çıkacaktı resmen. Ukala velet.
Derin bir nefes verdim, sinirlerimi yatıştırmaya çalışıyordum. "Yani, bayım! Ben de seninle aynı şekilde düşünüyorum! Daha tanımadığım birisi ile nişanlanmayı neden isteyeyim ki?! Bir de senin gibi birisiyle!" Hah der gibi bir ses çıkardıktan sonra ellerimi belime koymuştum.
Anlamaz bir ses tonuyla "Yani? Ne yapmamı istiyorsun?" dedi.
Tekrar derin bir nefes verdikten sonra "Bak, neden bunun yerine bir takım olmayı denemiyoruz?" dedim ve ellerimi iki yana açtım. "Ayrıca, kedi ve köpek gibi didişmek için bir sebep göremiyorum. Demek istediğim, ikimiz de birbirimizden nefret ettiğimizi biliyoruz ama bunu istemediğimizden sadece takım olup bu durumdan çıkmak için bir yol düşünebiliriz!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fixed | Minsung
Fanfic"Hayır." "Evet." "Hayır." "Evet." "Anne, lütfen! Hayır!" "Üzgünüm, Han Jisung. Ama karar verildi. Sen, çocuğum, Lee Minho ile evleniyorsun." Kitabın orijinali @strayyxstayy'e ait, ben sadece çevirdim.