JİSUNG
Lütfen yavaşla, lütfen yavaşla, lütfen yavaşla...
"Tamam, ders bitmiştir!"
Sikerler.
Öbür öğrenciler istekle sıralarından kalkıp eşyalarını toplarken kafamı masaya yasladım. Bu sıradan kalkmak şu an istediğim en son şeydi, hayal kırıklığıyla ofladım.
"Jisung? Bir sorun mu var? Eve gitmek istemiyor musun?"
Bakışlarımı yukarı kaldırdığımda Seungmin ve Felix'in meraklı gözleriyle karşılaşmıştım. "Haayır, burada kalmak istiyorum. Off, zaman neden bu kadar hızlı geçti ki?!"
"Kim dersin daha yavaş geçmesini ister lan?!" diye sordu Felix.
"Yani, bu sincap istiyor gibi." Seungmin cevapladı, benden bahsediyordu.
"Bakın, öyle bir şey değil işte." dedim onlara.
"Ne oldu o zaman?" Felix sordu.
"Şöyle ki annem daha tanımadığım birisiyle başımı bağlamak istiyor!"
Felix, "Neden bunu yapsın ki?" diye sordu.
"Çünkü o Han ailesinin biricik varisi, ve zenginler arasında böyle şeyler normal." Seungmin cevapladı.
"Hadi bu normal diyelim, neden sizi birbirinize ayarlamamışlar?"
Seungmin omuz silkti. "Sanırım ailelerimiz o kadar zalim değil."
Sinirle ofladım. Bir yandan tepiniyordum. "Hayatımdan nefret ediyorum."
"Ya, o kadar da karalar bağlama! Bilemezsin sonuçta, seksi birisidir belki." dedi Felix.
Ona yargılayıcı bakışlarımı attım. "Mucizevi bir şekilde daha iyi hissetmeye falan mı başlamalıydım, Lee Felix?"
Omzunu silkti. "Kaderine karşı koyamazsın Han Jisung. Baksana." Ardından kapıyı işaret etti. "Koruman seni kapıda bekliyor."
Tekrar gözlerimi devirip sızlandım, "Haklısın, hayatımı sikeyim."
* * * * *
Takım elbiseli adama bakarken en dokunaklı bakışlarımı attım. Belki acırdı. "İçeri girmek istemiyorum."
Koruma, çelikten bir duvarmış gibi tepkisizce dikildi. "Üzgünüm genç efendi," kesinlikle üzgün olmadığını söyleyebilirdim, "ancak Bayan Han'ın emri bu şekilde."
"Hayır." Ne kadar kararlı olduğumu ona göstermek istedim. "Ha-yır. İçeriye girmeyeceğim."
"O zaman bu bana başka seçenek bırakmıyor-"
Koruma bana doğru ilerlediğinde ofladım. "Tamam, iyi!" Köşke girmek için sinirle kapı kolunu döndürmeden önce gözlerimi devirdim. Annem çoktan koltuğa oturmuştu, kahvesini yudumluyordu.
Korumamız anneme selam verdikten sonra sakinlikle konuştu. "Bayan Han, o burada." Annem bana baktı ve bir gülümseme bahşetti. "Jisung! Buraya gel ve konuşalım."
Ofladım, gözlerimi devirdim ve annemin yanına gidip koltuğa oturdum. Sinirimi yansıtan bir ses tonuyla "Ne?" diye sordum.
Bana bakarken kaşlarını çatmıştı. Düzgün ebeveyn rolünü oynuyordu demek. "Bir dakika, bir dakika, Han Jisung. Nezaketine ne oldu?"
Yüzüme alaycı bir gülüş yerleştirdim, "Evet, anneciğim?"
Başını salladı. "Hıhım, böyle daha iyi oldu işte. Şimdi, geleceğin adına yaptığım birkaç plandan konuşalım. Oğlum," dedi, içinde bazı belgelerin olduğu birkaç dosya çıkardı. "tanışmanı istediğim bir çocuk var. Bütün bunların neyle ilgili olduğunu bildiğini sayıyorum?"
Gözlerimi devirdim. "Biliyorum, tabii ki."
"Güzel, tanışmanı isteyeceğim çocuk..." dedikten sonra önüme birkaç dosya bıraktı. En üstteki sayfada benim yaşlarımda genç bir adamın fotoğrafı vardı, büyük ihtimalle benden yaşça büyüktü. "Lee Minho."
İsmini duyduğumda gözlerim büyüdü. Onun hakkında bir şeyler duymuştum. Lee Minho, Felix'in kuzeni, Felix ondan pek bahsetmemişken hakkındaki söylentiler çok da iyi değildi.
Önceden duyduğum bu ismi"Lee Minho?" diyerek ağzımda geveledim.
"Evet ve yakında onunla tanışacaksın. Baban ve ben, Minho'nun ailesiyle birlikte, gelecekte Lee ve Han ailesi için yararlı olabilecek planlar hakkında tartıştık. Sonuç olarak şirketlerimizi birleştirmenin bizim için iyi olabileceğine karar verdik."
Huzursuzca parmaklarımla oynarken konuştum. "Anne, şirketimizin büyümesi için başka yollar da var."
Anlarcasına başını salladı. "Elbette, bunun farkındayız evlat. Fakat seni Lee Minho ile evlendirmenin çok daha kolay bir yol olduğunu görmezden gelemeyiz."
"Üzgünüm anne ama fikrine katılmayı reddediyorum." Bunu yapamazdım.
İnatçı yüz ifadesini takındı. Söyleyeceği şeylerden onu geri döndürmenin zor olacağını işte şimdi biliyordum. "Han Jisung, gerçek yönelimini bildiğimden seni bir adamla nişanlandırdığım için şanslısın. Onun yerine seni bir kızla mı nişanlandırmamı isterdin?"
"Kahretsin hayır." İğrenircesine yere bakıyordum, beni böyle bir şeyle tehdit etmesi hoş değildi.
"O zaman babanla benim aldığımız kararı kabul etmekten başka seçeneğin yok."
Ağlamak isterken son bir kez şansımı denedim. "Anne, başka hiçbir yol yok mu? Onu tanımıyorum bile!"
Kaşlarını çatarken kısık bir sesle mırıldandı. "Han Jisung, başka bir yol olduğunu gayet biliyorsun. Ama bunu gerçekten ister miydin?"
Dudağımı ısırdım, ne diyeceğimi bilmiyordum. Tabii ki de istemezdim. Karamsarlığımı anlamış gibi benim yerime cevap vermeden önce başını sallamıştı. "Hıhım, isteyeceğin son şey bile değil."
"Onunla nişanlanmayı hâlâ reddediyorum."
Başını iki yana salladı. "Hayır, ebeveynlerinin verdiği karara uyacaksın."
"Hayır."
"Evet."
"Hayır."
"Evet."
"Anne, lütfen! Hayır!"
"Üzgünüm, Han Jisung. Ama son karar bu. Sen, çocuğum, Lee Minho ile evleniyorsun." Bu, minik inatlaşmamızı sonlandıran cümleydi.
Ofladım, "Her şeyden bıktım usandım!"
"Bak, belki o kadar kötü olmaz! Bir nişanı takın ve birbirinizi tanıyın, hemen evlenecek değilsiniz ya."
"Evet, eğer durumu daha iyi yapacaksa."
"İkinizin mükemmel bir eşleşme olacağını düşünüyorum. Kim bilebilir? Sonunda birbirinize aşık bile olabilirsiniz."
Durumun gülünçlüğünü belirtmek istercesine güldüm, "Çıkmaz ayın çarşambasının geldiği gün oluruz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fixed | Minsung
Fanfiction"Hayır." "Evet." "Hayır." "Evet." "Anne, lütfen! Hayır!" "Üzgünüm, Han Jisung. Ama karar verildi. Sen, çocuğum, Lee Minho ile evleniyorsun." Kitabın orijinali @strayyxstayy'e ait, ben sadece çevirdim.