Herkese merhabalar 👋
Uzunca bir bölümle geldim ama siz bölüme geçmeden önce rahatsız olduğum bir kısımdan bahsetmek istiyorum. Öncelikle kesinlikle gelecek olan oy yorum vs için paylaşım yapmıyorum. Bir yorum da gelse bin yorum da gelse hikayeye devam edeceğim. Ancak sabit bir okuyucu kitlem olmasına rağmen beğeni, yorum sayısının okunmanın çeyreği bile olmaması durumuna üzülüyorum.
Bu demek değildir ki beğenmek zorundasınız. Eleştirdiğiniz, hoşlanmadığınız durumları bana bildirmenizi istiyorum sadece. Çok zor olmadığına, bundan sonrasında fazlasıyla dikkat edeceğinize eminim 🌸 Hepinizin okuyan yüreğinden öpüyorum teker teker 🧡Onun dışında duyuruları alıntıları da instagram (msevdaas ) ve Twitter (hikayecinsan / m.sevda) adreslerimden yapıyorum. Twitter de Mahpare etiketini kullandığınız her tweete atlayabilirim haberiniz olsun ahajsjs 🧡
Daha fazla uzatmadan keyifli okumalar diliyorum. Bölüm sonundaki yorumlarınızda görüşmek üzere 🌸
"Ahsen babam..." dedi beni dumura uğratarak. Sonra bu kelimenin yasaklılığı düştü hatırına, dili gibi yüreği de yandı. "O adam ölmüş."
Bazı insanların yokluğunun, varlığından daha iyi olduğu gerçeğiyle tanışmıştım aylar önce. Daha iyi geldiğinin. Babam garip bir inatla beni evlendirmek için uğraşırken, sakat kızından kurtulmak için büyük bir çaba verirken aksini düşünmek, tanışmamak mümkün değildi zaten.
Bu yüzden aldığım bu haberin, bu ölümün benim yanımda hiçbir kötü yanı yoktu. Hatta belki de geç kalınmış bir ölüm bile sayılabilirdi.
Oysa bir anda yüreğimi sarmaşık misali saran, onu un ufak edinceye dek sıkmak için çabalayan o his tersini söylüyordu. Bin bir anlam yüklüyordu ardında gizlediği bu ölüme. Yüklemesin istiyordum. Ufacık da olsa bir sızı geçirmesin süzgecinden.
"Nasıl olmuş?" Arslan'ın keskin sesi kendime getirdi beni. Gözleri önce benim üzerimde dolaştığında, bende bıraktığı etkiyi anlamaya çalışıyordu. "Kalp krizi mi?"
Gözlerim aynı saniye Arslan'ı bulurken bu ihtimalin korkunçluğu ele geçirdi beni. Benim yüzümden olmuş olabilir miydi? Bu vicdanımın yükünü mü arıttırırdı yoksa az da olsa içimin ferahlamasını mı sağlardı? Sonuçta daha bu sabah elimde olsa onu öldürmeyi, onun yerine orada olmayı dilemiştim. Kim bilir... Belki de dileğim bambaşka bir şekilde de olsa gerçekleşmişti işte.
Abim konuşmaya mecali olmadığını göstererek kafasını salladı hayır dercesine. Benim olmasa da Arslan'ın üzerindeki bariz rahatlamayı fark etmeden devam etti. "Aynı koğuşta olduğu biri yapmış..." dedi zar zor. Öldürmüş bile diyemedi.
"Neden?" dedi Arslan bir eli abimin omzunda dikkatle onu dinlerken. Sabah attığı yumrukların ciddiyeti buradan bile anlaşılıyordu yeterince.
Abim dudaklarını büktü bu sorunun cevabından hoşlanmadığını göstererek. İkimizin de dikkatli bakışlarının üzerinde olduğunun farkındaydı. O güçlükle konuşmadan hemen önce bende çömeldiğim yerden kalmıştım. Ani bir heyecanla yaptığım bu hareket bacağımın zorlanmasına, ağrısıyla ayaklanmama sebep oldu.
"Ahsen?" diyerek bana yardımcı olmak, ne olduğunu anlamak isteyen Arslan'ı elimle durdurdum. "İyiyim." dedim sesim aksini bağırsa da. Ardından da abime döndüm yeniden.
"Yapan kişi babasını öldürmekten içerideymiş. Kız kardeşini öldüren" babasını..." Elleriyle yüzünü kapatıp kendine birkaç saniye verdikten sonra devam etti. "Bilmiyorum. Herhalde onun da neden içeride olduğunu öğrendi." Omuz silkti sonra. "Öyle dediler yani telefonda."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MÂHPARE
General Fiction"Çok mu seviyorsun?" diye sordu Arslan dayanamayarak. Ahsen ise usulca salladı kafasını. "Tamam, gel o zaman." Elini bırakıp Ahsenin korkuyla yere bıraktığı bisiklete yöneldi. Bisikleti kaldırdığında aklından geçenden emin olamadı. Bu bisiklet ikisi...