Herkese merhabalar 🧡
Sol altta bulunan küçük yıldıza basmayı, satır arası yorum yapmayı unutmayalım 🙏 Herkese keyifli okumalar 🌸
Gözlerimi çıkartırcasına ovaladım. Uykusuzdum. Yorgundum. Malum konuşmanın üzerinden geçen ikinci güne yine aynı uyanmıştım çünkü. Duygu durumumdaki değişikliklerden geçtim geceleri uyumamak beni epey zorluyordu.
Tabi bir de Arslan.
O günden sonra tek kelime etmemiştim onunla. Aslında bakılırsa etmemeye de kararlıydım. Onun için aynı şeyleri söyleyemezdim çünkü o günden sonra kendi çapında benimle konuşma girişlerinde bulunuyordu. Kendi çapında diyordum çünkü Arslanın gelip benden özür dilemeyeceğini biliyordum. O belki de sadece vicdanını rahatlatmaya çalışıyordu.
Bana aldığı son model telefon da belki buna dahil edilebilirdi. O günün hemen ertesi sabahı – yani dün- Cennet teyze elindeki telefonla gelmişti. Arslanın aldığını tahmin etmek zaten çok zor değildi fakat ağzından kaçırması işimi kolaylaştırmıştı. İstememiştim. Reddetmiştim. Araya giren Yılmaz amcanın otoriter tavrı ile ise almak zorunda kalmıştım.
Gerçi bir yandan da iyi olmuştu. Annemi aramıştım, az da olsa içim rahatlamıştı. Babamın çıkardığı sorunlar az çok tahmin ediyordum zaten ama annemin sesi beklediğim kadar kötü gelmemişti. Sanırım babam zaten beni silmek için bahane arıyordu. Öyle tahmin etmiştim. Üzülsem de öyle ummuştum.
Bugün ise Cihan abinin düğün günüydü. Her ne kadar onun düğünü olsa da bizde de daha doğrusu bütün mahallede hummalı bir hazırlık vardı. Henüz mahalledeki herkesi de tam görememiştim. Bu düğünün vesile olacağı bir diğer şeyde buydu.
Kapı ufaktan tıklatıldığında doğruldum uzandığım yerden. Hemen ardından Nisa kafasını gösterdi.
"Gelebilir miyim?" diye sorduğu soruya "Gel tabii" diye yanıtladım.
O ise elinde büyük sayılabilecek bir kutuyla girdi içeri. Fazlasıyla dikkatimi çektiğinde gözlerim, anlamak istercesine kısıldı.
"Bu ne?" dedim o kutuyu yere bırakıp yatakta yanıma otururken .
"Abim gönderdi." Dedi yüzümü dikkatle inceleyerek. Onun bu dikkati beni huzursuz ederken gözlerimi ondan da kutudan da çektim.
"İstemiyorum." Dedim huysuzca. "Götür şunu."
"Ne olduğuna bakmayacak mısın?" diye sorduğunda gözlerimi abisi gibi kahve gözlerine çevirdim. "Bir şeyi değiştirmeyecek ne olursa olsun almayacağım."
"Tamam ama en azından ne olduğuna bak. Almak istemezsen almazsın." İçimden ne olduğunu deli gibi merak eden tarafımı susturamadım. Kafamı salladım tamam diyerek.
Ne olduğuna bakacaktım yalnızca. Bu onu affettiğim yada göz boyamak için aldığı bu hediyeyi kabul edeceğim anlamına gelmiyordu. İçimden bangır bangır bağıran bir ses ise bunun zaten göz boyamak için alınmadığını biliyorsun diyordu.
"Heyecanlandın mı kız?" Gözlerimi devirerek baktım Nisaya. Heyecanlı değildim. Asla değilim.
Kutunun kapağını usulca kaldırdığımda altından çıkacağını beklediğim şey şaşırma sebep oldu. Beklediğim şey asla bu değildi. Gerçi ne beklediğimi de bilmiyordum ama bu değildi.
Çünkü içinde dün vitrinde dakikalarca baktığım elbise vardı.
"Nisa?" dediğimde şaşkınlığım yansımıştı sesime. Elbiseyi kırılacak bir vazo misali naifçe tutarken daha iyi görebilmek adına kaldırdım. Sanırım vitrinde durduğunda daha güzel gelmişti gözüme.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MÂHPARE
Aktuelle Literatur"Çok mu seviyorsun?" diye sordu Arslan dayanamayarak. Ahsen ise usulca salladı kafasını. "Tamam, gel o zaman." Elini bırakıp Ahsenin korkuyla yere bıraktığı bisiklete yöneldi. Bisikleti kaldırdığında aklından geçenden emin olamadı. Bu bisiklet ikisi...