Herkese yeniden merhabalar🧡
Aslında çok daha önce atacaktım ancak wattpad sorun çıkarmaktan usanmadı. Neyseki kavuştuk 🥰
Öncesinde demiştim, bu bölüm benim için fazlasıyla kıymetli. Hikayeye başlarken sahneleri bir bir zihnime dökülen bir bölüm. Siz kıymet verip beğenmeyi, satır arası yorumlar yapmayı unutmazsanız çok sevinirim🙏
Duyuruları instagram (msevdaas) ve Twitter (hikayecinsan / M.Sevda) adreslerimden yapıyorum. Twitter de yorumlarınızda #mahpare etiketini kullanmayı unutmayın🌸
Sizi seviyorum keyifli okumalar🧡
İnsanların kanatları yok. İnsanların kanatları yüreklerinde.
Nazım Hikmet RanPeşinde koştuğu her saniye uzaklaşır insan mutluluktan. Çünkü insanın içinde bir yerlerde gezinen mutluluk denen o duygu en kötü anların ardından gelir. Sever bunu.
Yağmurdan sonra gökkuşağına kavuşmaya benzer.
Ruhun en azap çektiği anlardan sonra gelir. Küçük bir teselli gibi. Ve onun mutluluk olduğunu anlayabilmen için yalnız olmaman gerekir. Bölüşüp tadını çıkarabileceğin biri olması gerekir.
Bunu en net hangi gün anladın diye sorsalar kuşkusuz bugünü gösterirdim. Arslan'ın varlığını en net bugün hissediyordum sanki. Bunun sebebini biliyordum ama kendi içimde bile dile getirmek istemiyordum. Yok sayıyordum çünkü. Yapacağım ama yapamadığım en büyük hatanın beni ben yaptığı bugünde Arslan'a kavuşmak için dakikaları sayar olmuştum.
"Gözlerini yukarıya kaldır bebeğim." diye yeniden konuştu Yağmur. Annemin yanından döndükten sonra bozulan makyajımı düzeltmek ona kalmıştı. Neyse ki normalde yapacağının aksine 'bu makyajın hali ne?' diye kızmamıştı. Çünkü kendisi de benden halliceydi.
"Ya var ya..." dedi Yağmur ne geleceğini belirten ses tonuyla. Ardından odaya doluşan insanlara aldanmadı. "Şu tene makyaj yapmasan bile olur. Bunu dediğime inanamıyorum tabii ama bir insanın yüzünün hiç mi makyaja ihtiyacı olmaz."
"Abartma!" dedim kızarak. İnsanların yanında söyleyince kendimi bir şey sanıyordum. "Ayrıca beğenme, övgü hakkımı kocamdan yana kullanmak istiyorum." Kaşları benden duymaya alışkın olmadığı bu sözlerden dolayı havalanırken devam ettim. "Az öteye canım lütfen."
"Bak bak bak..." dedi Yağmur geri çekilip gülerken. Öylesine hoşuna gitmişti ki yalancı kızgınlığı eğreti duruyordu. "Sen dişi mi oldun sen?"
Bizim aksimize koltukta oturan kızlar ve Nihal teyze Yağmur'un bu sözleriyle kahkaha attı. Gözlerimi kısarak ona bakarken açıkta kalan omzuna vurdum.
"O ne demek ya?" dedim kızarak ama aldanmadı ve açıklamadı. Bunun yerine eğlenip gülmeyi tercih etti. "Artık imam nikahından sonra ne yaptılarsa dili açılmış bebeğimin!"
"Yuh!" dedim abarttığını belli etmek istercesine. Aynı sıralarda Nisa da hemen yanında oturan Nihal teyzeyi göstermiş "Yağmur?" diye uyarmıştı hızla. Ancak Yağmur'un Nihal teyzeden çekinmeyeceğini o da biliyordu.
"Ya Nihal teyzem bunlar sana yaşlı muamelesi yapıyorlar." diye iyice arsızlaştı Yağmur. Kızsam da gülmekten alıkoyamadım kendimi. "Senden utanıp sıkılayım mı ben şimdi? Ayrıca bir şey de demedim ki..."
"Bir kelime et bin ah işit dedikleri bu olsa gerek." dedi Nisa. Yağmur'a bulaşanın pişman olduğunu bir kez daha gösterdi. Onun hemen ardından da Nihal teyze konuşmuştu zaten. "Karışmayın Yağmuruma" diye sevgiyle bakmıştı. "Konuşsun dilediği gibi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MÂHPARE
General Fiction"Çok mu seviyorsun?" diye sordu Arslan dayanamayarak. Ahsen ise usulca salladı kafasını. "Tamam, gel o zaman." Elini bırakıp Ahsenin korkuyla yere bıraktığı bisiklete yöneldi. Bisikleti kaldırdığında aklından geçenden emin olamadı. Bu bisiklet ikisi...