34.Bölüm

202 26 32
                                    

Cenaze töreninden sonra taziye kabulünde bir kenarda sessizce oturuyordum. Saçlarımda yüzümü gizlerken yavaş yavaş ağlıyordum. Annesi düne göre daha iyi bir durumdaydı. Aldığı ilaçlar ve sakinleştirici iğne işe yaramıştı. Babası ve erkek kardeşi ise çökmüş durumdalardı. Sosyal medya da ölümüne üzülenler vardı. Ama buna sevinip kendilerini yeni hedef seçenler de vardı.

İnsanlar acımasızdı. Kendi sahip olamadıklarına başkaları sahip olduğunda onun döktüğü teri sarf ettiği emeği hiçe sayarak hakaretler edip ölmesini kolayca söyleyebiliyorlardı. Sonunda da ise bencillikleriyle gurur duyan pişkin ve iğrenç yaratıklara dönüşüyorlardı. Bakan ama görmeyen gözleriyle, duyan kulaklar ama algılamayan beyinleriyle kendilerini dünyanın en bilgili insanları sanarak hayatlarını devam ettiriyorlardı. Elindekilerle tatmin olmayan ve çalışmadan fazlasını isteyen insanlar ancak böyle başaran insanlara çamur atmaya çalışabilirdi zaten.

Kendi kendime güldüm. Başarı olarak gördükleri idollük öyle sandıkları kadar da güzel bir şey değildi aslında. Prova sırasında ağlayan, yorgunluktan ve açlıktan bayılan, ceza odalarında acı çeken insanları görmüştüm. O güzel yüzlerin altındaki yorgunluğa yüzlerce kez şahit olmuştum. Binlerce kez robotmuşuz gibi bizi çalıştırmışlardı. Değersizdik. Bir idolün piyasa değeri neyse şirkette değeri de o kadardır. Bunlar ve daha fazlası. Ama insanlar bilip bilmeden konuşmaya her zaman bayılır. Bilseler bile bu acıları çekiyor oluşumuzdan memnun olanların olacağına adım gibi emindim.

Dünden beri sesler duyuyordum. Birkaç saat öncesine kadar devam etmişti. Ama bir süreliğine kendimden geçmiştim. Sonrasında ise sesler son bulmuştu. Nedenini anlamasam da seslerin gitmiş olması iyi olmuştu. Yanıma birinin geldiğini hissedip gözlerimi sildim. Menajer yanıma çökmüştü.

-Min-a çok fazla yıprandın. Eve git. Biraz dinlen kendini topla.

Ev dediği yer kaldığım yurt binasıydı. Diğer şirketlerdeki gibi stajyerler aynı evde kalmıyordu. Herkesin kendine ait küçük bir odası oluyordu. Yemek bazen odada bazen yemekhanede yeniyordu. Yani orası evden çok otel gibiydi.

-Gitmek istemiyorum.

-Min-a sen yakında çıkış yapacak birisin. Basının dikkatini daha fazla çekmeden eve git ve toparlan.

Evet ne demek istediğini anlamıştım. Yeni çıkacak ürünün önceden ifşa olmasını istemiyorlardı.

Yavaş hareketlerle ayağa kalktım. Cevap verme gereği duymamıştım. Yanımda duran ceketimi giyip maskemi taktım. Gözlüğümü de taktıktan sonra ordan çıktım. Arabama kadar kimseye görünmemeye dikkat ederek ilerledim. Arabama bindikten sonra aklıma yine Akemi ile olan son konuşmamız gelmişti. Hazırda bekleyen yaşlar akmaya başladığında hızlıca arabayı çalıştırdım. Ağlamaktan yorulmuştum. Hiç bir faydası yoktu. Rahatlatmıyordu. Derin bir nefes çektim içime. Ne kadar derin nefes alsam da ciğerlerime inmiyordu sanki.

Kısa zamanda yurda gelmiştim. Arabayı özensizce park edip indim. Sarsak adımlarla ilerlerken insanların bana bakışlarını hiç umursamıyordum. Maske ve gözlük çoğu şeyi saklıyordu. Zombi gibi yürümem dışında.

Çok uzun gibi gelen bir yolun sonunda odama gelebilmiştim. Girdiğim gibi üstümdeki tüm fazlalıklardan kurtuldum. Kendimi banyoya atıp buz gibi bir banyo yaptım. Uyuşmuş gibi olan algılarım soğuk suyun altında tamamen kendine gelmişti. Nefesim kesildiğinde suyu sıcağa çevirdim. Uyumak istiyordum. Dünden beri hiç uyumamıştım.

Zaten yorgun olan bedenim Akemi'nin ölüm haberiyle fazlasıyla yıpranmıştı. Uzun zamandan sonra ilk kez bayılmıştım.

Banyodan çıktığımda aynada yüzüme baktım. Berbat görünüyordum. Mor göz altları. Kırmızı ve dokundukça sızlayan yanaklar. Şişmiş gözler. Dişleyerek kanattığım dudaklarım. Aynadaki görüntü pek ben gibi durmuyordu. Üzerime rahat bir şeyler giyip yatağa yattım. Akemi bir türlü çıkmıyordu aklımdan. Uyumak için ne kadar çabalarsan çabalayım ölmüş olduğu aklımdan çıkmıyordu. Neşeli sesi bir türlü beynimden gitmiyordu. Anılarımız sürekli gözümün önündeydi. Kurtulamıyordum. Onun öldüğünü kabullenemiyordum.

LYRAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin