Çatık kaşlarla adama bakarken ilk konuşanın ben olmayacağım açıktı. O da konuşmuyor sadece bana bakıyordu. Kendimi toparladığımda geçip gitmek için hareketlenmiştim ki konuştu.
-Beni tanıyorsun değil mi?
Duraksayıp adamın yüzüne baktım.
-Ünlü bir Şefsiniz. Choi Young Hon'un sonradan ortaya çıkan oğlusunuz.
Yüzüne bir sırıtış yayıldı.
-Ondan bahsetmediğimi biliyorsun.
Hızlıca sinirli bir sesle konuştum.
-Üstü kapalı konuşmalardan nefret ederim. Ne söylemek istiyorsunuz?
Duruşunu düzeltip bana doğru bir adım attı.
-Bir şey söylemek istemiyorum Min-a. Sadece kardeşimle iyi geçinmek istiyorum. Benimle aynı kaderi paylaşan kardeşime destek olmak istiyorum. Olamaz mı?
Kardeşim demişti değil mi? Baya baya kardeşim demişti. Gözlerim dolarken tekrar yüzüne baktım.
-Beni nereden tanıyorsun?
Birden hareketlenip bana sarıldığında kendimi duruma çok yabancı hissettim. Ama garip bir şekilde kendimi güvende de hissettim. Kısa bir sarılmadan sonra ben sarılmasına karşılık veremeden geri çekildi.
-Üzgünüm. Sen beni tanımıyorsun ama ben seni küçüklüğümden beri tanıyorum. Hep bu bir araya geleceğimiz günü düşünüp durdum. Sana her şeyi anlatacağım.
Ben yalnızlıkla boğuşurken beni düşünen biri varmış demek ki. Ama beni nasıl tanıdığına hâlâ anlam verememiştim. Elime bir kağıt vermişti.
-Bu nedir?
-Bu benim adresim. Senin gelmeni bekleyeceğim. İlk adımı atıp atmamak konusunda çok düşündüm. Seni burada görünce kararımı verdim. Adım atma sırası artık sende.
Tam gidecekken kolundan tutup onu durdurdum.
-Numaranı da yazar mısın?
Sırıtarak gömleğinin cebindeki kalemlerden birini çıkartıp kağıda yazdı. O an elimdeki telefonu uzatmak aklıma gelmemişti. Beyin bende şu an çevrimdışıydı.
-Görüşürüz ufaklık.
Umarım diye geçirdim içimden.
-Görüşürüz.
Bir süre elimdeki kağıda baktım. Hayatım iyiye gidiyordu sanırım. Titreyen elimle telefonu çıkartıp bilgileri telefona aktardım. Kağıdı kaybedebilirdim. Masaya geri döndüğümde kağıdı çantama koydum. Son zamanlarda yaşadığım mutluluğa alışık değildim. Bütün vücudumun titrediğini hissediyordum.
Kızlar kendi arasında sohbet ederken Akemi öldüğünden beri kendimi ilk kez bu ülkede yalnız hissetmiyordum. Bu his güzeldi. Masadaki sudan bir yudum içtim. İçimde dolup taşan bir heyecan vardı. Yemekler gelene kadar elim ayağım hiç durmadı.
Yemeklerle birlikte abim de gelmişti. Yüzünde büyük bir gülümsemeyle bize selam verdi.
-Merhaba kızlar. Öncelikle hoşgeldiniz. Sizin büyük bir hayranınız olduğumu bilmenizi isterim.
Liderimiz olduğu için Hae Young bizim adımıza konuştu.
-Merhaba. Lütfen bizi desteklemeye devam edin.
Abim sırıtarak yemekleri servis ederken sıra bana geldiğinde yeniden konuştu.
-Yeni üyeniz için gerçekten çok heyecanlıyım. Yetenekli birine benziyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LYRA
FanfictionBir oyun oynadığınızı düşünün. Başlangıcı güzel ama devamı berbat. O oyundan sıkıldığınızı hayal edin. Ölesiye nefret ettiğinizi. Ne yapardınız? Oynamayı mı bırakırdınız? Ya da fırlatıp atar mıydınız? Bunaldığınızda yeter deyip başından kalkardınız...