Duyduklarımla kulaklarım çınlarken hızlıca telefonumu elime aldım. Haberi aratırken ellerim buz kesmişti. Kalbim korkuyla çarpıyordu. Bir türlü anlam veremiyordum.
Haberi bulduğumda hızlıca okudum. Ama her şey o kadar üstü kapalıydı ki. Üç kez okusam da kendime dair bir şeyler yakalayamamıştım. Babam bir muhabirin yanında alkollüyken konuşmuştu. Adam da yememiş içmemiş haberini yapmıştı. Anladığım kadarıyla olay buydu. Ama adam ne kadarını biliyordu. Babam zaten ölen çocuğundan neden bahsetmişti. Hiç anlamamıştım.
Diğerleri kendi aralarında konuşurken birden haberin olduğu sayfa hata verdi. Yenilediğimde ise sayfanın silindiğini fark ettim. Rahatlamalı mıydım yoksa daha mı çok panik yapmalıydım emin olamıyordum.
Saçımdaki havlu yere düştüğünde derin bir uykudan uyanmış gibi kendime geldim. Havluyu yerden alıp önümdeki masaya koyarken düşünmemeye çalışıyordum. Sonuçta düşünce gücüyle bir şeyleri değiştirmek mümkün değildi. Telefonu tekrardan cebime koyarken gözüme kestirdiğim tokaya doğru ilerledim.
Islak saçlarım sırtıma değiyordu. Beynimdeki bütün düşünceler birbiriyle çatışırken saçlarım biraz daha sinirimi bozarsa kökünden kesebilirdim.
Saçlarımı sıkı bir topuz yaptığımda kenardaki koltuklardan birine oturdum. Diğerlerinin saçları henüz bitmediği için onları beklemek zorundaydım. Bir süre hareketsiz otursam da kafamdaki düşünceler iyice dayanılmaz bir hâl aldığında yeniden telefonumu çıkartıp başka haber var mı diye kontrol ettim. Ama yoktu. Sosyal medyaya girdiğimde ise her yerde bu haber vardı.
Herkes çocuğunun kim olduğu hakkında konuşuyordu. Çok fazla fikir yürüten vardı. Olay bana karşı olan nefreti bile bastırmış gibi görünüyordu. Sabahın aksine benimle ilgili hiç yazı yoktu. Haber beni nefret bakımından rahatlatırken benimle ilgili olduğu için yine saçma bir durumun içine sokmuştu. Kızların kendi aralarında konuştuklarına kulak kabarttım bir süre.
-Choi Young Hon'un başka çocuğu varsa bu itibarını fena halde zedeler.
-Sanmıyorum. O adamın ismi daha önce çok fazla kötü şeyle anıldı. Hepsinden de sıyrıldı. Baksana haber bir saat bile durmadan kaldırıldı.
-Peki sizce doğru mudur?
Bo Ram gözlerini kısarak sorduğunda aşırı ciddi görünüyordu.
-Sanmıyorum. Yine de belli olmaz.
Diğerleri onaylar mırıltılar çıkarttığında arkama yaslandım. Hala korkuyordum ama içimde hafif de bir boşvermişlik oluşmuştu.
Kızların işi bittiğinde yine birlikte çıktık. Bu gün hiç mola vermemiştik. Açıkçası yorgundum. Ve akşam yemeği bile yemediğim için enerjim çok azdı. Şirketin çıkış kapısına geldiğimizde korumalar yanımıza geldi. Dışarıda hâlâ azımsanamayacak bir kalabalık vardı. Anlaşılan babamın olayı sadece medyayı üzerimden çekmişti bu aptalları değil.
Ben dışarıya bakarken görüş açıma giren yabancı bir şeyle dikkatim oraya kaydı. Muzlu süt bana merhaba derken kimin verdiğine baktım. Sabah bana gülümseyen korumaydı. Sütü alırken tereddütle teşekkür ettim. Bana neden iyi davrandığına anlam verememiştim. Avcumdaki süte baktım bir süre.
-Yemek yemediğinizi duydum. Lütfen yanlış anlamayın.
Söylediği şeyle şaşırırken beceriksizce cevap verdim.
-Aslında acıkmıştım. Teşekkür ederim.
Yine gülümseyip benden biraz uzaklaştı. Kısa zamanda da şirketten çıktık. Bu sefer kimse saldırmaya çalışmamıştı. Ama sözlü taciz çalışmaları tam gaz devam etmişti. Arabaya bindiğimizde siyah filmli camdan o korumaya baktım. Ciddi bir şekilde yanındaki adamla konuşuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LYRA
FanfictionBir oyun oynadığınızı düşünün. Başlangıcı güzel ama devamı berbat. O oyundan sıkıldığınızı hayal edin. Ölesiye nefret ettiğinizi. Ne yapardınız? Oynamayı mı bırakırdınız? Ya da fırlatıp atar mıydınız? Bunaldığınızda yeter deyip başından kalkardınız...