21 | İşgal

84 8 67
                                    

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Kaldık Böyle - İşgal


21. Bölüm


"Muhtemel aşk için! Virane oldum aman aman! Bir an-ı aşk ömrüme divane oldu-"

"Hay aşkına, Baha! Sus artık!" Dedim kahveyi fincana koyarken. Beyefendiyi eğlencesinden alıkoymak durumunda kalmıştım. Sarhoş olduğu için bizzat gidip almam gerekmişti. Şimdi ise herkes uyuyordu ve ben de Baha'yı ayıltmaya uğraşıyordum. Onunla konuşmalı ve bilgi almalıydım.

"Ya sen niye benim eğlencemi böldün şimdi? Ben flamingolarla göle girecektim!" Yüzümü buruşturdum ve ben aslında bir atım ama gündüzleri insan formunda geziyorum demiş gibi bir dehşetle baktım. "Baha, çok büyük bir merakla soruyorum, abiciğim(!) Sen ne içtin? Kezzap falan mı içirdiler, Helyum tüpünün borusunu münasip bir yerine mi soktular, bu ne kafa uçukluğu?"

"Flamingoyu bilmiyor musun?" Ayıplarcasına başını iki yana salladı ve beni kınayarak baktı. "Çok cahilsin keşke ölsen." Göz devirdim ve kahve fincanını önüne bırakıp ellerimi belime koydum. Mal mal suratıma bakmaya devam ettiğinde fincanı işaret ettim. "İç şunu."

"Ne bu?"

"Kral suyu."

Dehşetle yüzüme baktığında hafifçe güldüm. Hakikaten kafası yerinde değildi.

Kral suyu, mücevher parlatmak için kullanılan kimyasal, öldürücü etkiye sahip çok tehlikeli bir sıvıydı. Kimya dalında yaygın olarak bu isimle bilinirdi.

"Kahve, Baha! Başka ne olabilir? İç artık şunu, ciddi bir durum var!" Doğrularak dik oturdu ve hâlâ üstünde olan siyah blazer ceketinin yakasını düzeltti. Ciddileşmeye çalışıyor gibi duruyordu. Gülsem mi ağlasam mı bilememiştim. Tek temennim bir an önce ayılmasıydı.

Baha Karaslan'ın sarhoşluğu hiç çekilmiyordu.

Fincanı, kraliyet prensesi gibi zarafetle serçe parmağını kaldırarak tuttu ve göbekli, kel, kareli gömlek giyen emekli kahvehane amcaları gibi höpürdeterek yudumladı. Bunu gözlerini pörtletip içtiği kahveye bakarak yapması da cabasıydı. Dayanamayıp kahkahayı patlattığımda bardağı çekti ve kaşlarını çatıp dik dik bakmaya başladı.

Duvarlar ses yalıtımlı olduğu için sesim dışarı gitmezdi, mutfak kapısı da kapalıydı.

"Ne gülüyorsun lan? İyi saatte olsunlar mı geldi?" Elimle ağzımı kapatıp arkamı döndüm ve gülmemi durdurmaya çalıştım. O anki tipinden haberi var mıydı?

Kendimi toparlayıp döndüm. "Hadi bitir. Ayılmazsan yenisini yaparım. Ayılana kadar gerekirse evdeki tüm kahveyi içirtirim sana."

Küçük Emrah bakışıyla "Mide fesatı?" Diye sorduğunda çok masum gelmişti gözüme ama acımadım. "Geberebilirsin, sorun yok." Dedim bunun gerçekten umurumda olmadığını vurgulayarak.

YAĞMURUN NEFESİ : ESFEL & MEVT (II & III)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin