Herkese selamlar dostlarım. Saat biraz geç oldu ama ancak yetiştirebildim bölümü. Koyduğum sınır geçmiş çok ama çok teşekkür edeiyorum her birinize. Son haftaya 6 sınav bir ALES sıkıştırdığım için biraz geç kaldım ben özür diliyorum.
Ancak şimdi rahatım kendimi bölüm yazmaya adayabilirim vee
+70 oy olursa bu sefer bölüm erkenden gelebilir.
Yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayınızz.
Seviliyorsunuz....
-----------
ESLEM
---------------
Yaşamak istemediğiniz anlar vardır. Değil sıfatını görmek, adını anmak istemeyeceğiniz kişiler vardır. İtiraf etmem gereken bir şey var. Birinden, bir canlıdan bu denli nefret edebilir miyim, diye sorguladığım hiç olmadı desem dünyanın en büyük yalancısı olurum. Gözümde büyüttüğümü düşündüğüm de oldu. Beynimin içinde mi oluyor hepsi acaba, ben mi gereksiz yere hayatımı zindan ediyorum dedim. Uzak olduğum zamanlar artık ondan o kadar da nefret etmiyorum dediğim, içimde kabul ettiğim kısacık saniyeler de yaşanmadı değil. Ancak... Ne zaman o iğrenç sesini duysam, ne zaman tiksindiren yüzünü görsem kendimi kaybediyorum. Karşılaştığımız her an sönen ateşi küllerinden yükseltecek ve bir yanardağ gibi püskürtecek bir şey buluyor. O şeyi buluyor ve sinirlendiğimi anladığı salise daha çok üzerime gelmek için fırsatı da elde etmiş oluyor.
Şimdi olduğu gibi.
Binbir zorlukla kendimi ikna ederek işe gelmeyi başarıyorum. Tüm bir günü diken üstünde yaşayarak geçiriyorum. Yürüyeceğim koridorları önce başımı uzatarak kontrol edip sonra ilerliyorum. Kaan'la karşılaşacağım diye ödüm kopuyor. Özetle kaçıyorum. Tekrar karşılaşırsak ne diyebilirim, nasıl yüzüne bakıp konuşabilirim bilemiyorum. O gece farklıydı. Başkaydı. Bakışları farklıydı, duruşu farklıydı, hareketleri farklıydı, her şeyi farklıydı. Sahildeki Kaan ile beni eve bırakırken muhattap olduğum kişi aynı değildi sanki. Garip, biliyorum. Böyle olması mümkün değil. Fakat... Nasıl bir insan bu kadar hızlı yüzünü, ifadesini hatta sesini bile değiştirebilir? Utanmasam kişiliksiz olacağını falan düşüneceğim.
Günü bir şekilde atlattıktan ve kesinlikle paçamı kurtardığımı düşündükten sonra erken çıkmak için hareketlendim. Kaan'la karşılaşırım korkusu yüzünden ofisimden dışarı doğru düzgün adım atamadım zaten. Bari erkenden evime gideyip keyif yapayım havasındayım.
Hızlıca toparlandıktan sonra otelden çıkıyorum ve her ne oluyorsa o an oluyor. Felaketler teker teker değil, tümden üzerime çörekleniyor. Bir araba görüyorum ve bir adam. İkisi zıt yönlerde aslında ama her nasıl başarıyorsam ikisini de aynı anda görmeyi başarıyorum ve anında beynimin içerisinde tehlike çanları çalmaya başlıyor. Olduğum yerde kalakalıyorum. Keşke diyorum, bugün sadece Kaan'la karşılaşsaydım. Sabantan beri endişelendiğim şey çok önce gerçekleşseydi de böyle bir an yaşanmasaydı. Şimdi ise hem Kaan'la hem de kime ait olduğunu ve içinden kimin çıkacağını çok iyi bildiğim arabayla dip dibeyim. Derin bir nefes alıyorum. Pekala... Böylesi makul görülmüş, bende çok güzel baş edeceğim. Arabanın içindekilerden önce Kaan yetişiyor. Yüzünde pis bir gülüş var. Her zamanki çapkın Kaan. Dün geceki ciddi, samimi Kaan'ı özlediğimi hissediyorum. Böyle tam bir şerefsiz gibi görünüyor ve zaten tepemde olan sinirlerimi olabilirmiş gibi daha çok kabartıyor. Ağzını açıp bir şeyler söyleyecek gibi oluyor. Elimi kaldırıp durduruyorum onu. Yüzümün ne kadar korkunç görünebileceği hakkında az buçuk fikrim var.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÜÇ VAKTE KADAR
HumorSevgili Rapunzel, Saçların upuzun olmasaydı ve hapsolduğun kuleden aşağı sarkıtasamaydın onları... Nasıl ayrılırdın o yüksek kuleden? Ya sesin çok çirkin olsaydı ve Prens duyar duymaz uzaklaşsaydı... Nasıl kaçardın, kurtulurdun cadının elinden? Masa...