Selamlar ve keyifli okumalar...
Upuzun bir bölüm sizlerle. Lütfen yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayınız. Yaptığınız yorumların hepsini okuyor, mutlu oluyor ve ilham topluyorum.
-------
SELİN
------------
Düşünme Selin, düşünme! Yeter artık düşünme o anı! Beynimi ortadan ikiye yarıp düşünmemen gereken her şeyi bulduktan sonra sonsuza kadar yok etmek istemem... Çıkın aklımdan artık çıkın!
Kafamı masaya kaçıncı kez vuruşum bu bilmiyorum. Bir kez daha alnımı sert zemine yapıştırıyorum. Neden takıldım ki bu kadar? Yani koruma içgüdüsüyle yapılan anlamsız, basit bir hareketti bu. Topun geldiğini gördü, koştu sarıldı... Bana! Of, neden ya... Bıraksaydı keşke de beynimi bir zonklatsaydı Kaan'ın attığı top. En azından bu kadar kafayı takıp, takıntı haline getirip, bininci kez düşünüp kendime işkence etmezdim!
Bininci kez canlandırıyorum hayallerimde o sahneyi. Sinan Seven tarafından nasıl prensesler gibi korunup kollandığımı hayal ediyorum, o büyülü anı yaşıyorum tekrar tekrar. Kaan yanıma geldiğinde nasıl beni geri çektiğini en ince detayına kadar hatırlıyorum. Ateş basıyor içime. Tek elimle göğsümü yumrukluyorum. Hafıza kaybı yaşamak istiyorum!
Kendimle yeterince savaş halindeyken bir de üstüne kapı tıklanıyor. Hışımla kaldırıyorum masadan başımı. Gelen yoksa...
Emir giriyor içeri. Anlık hayal kırıklığı yaşıyorum ve yüzüme hemen yansıyor bu durum. Yani ne bekliyordum ki? Sinan'ın gelmesini mi? Yo... Hayır, durum bu kadar vahim olamaz. Olmamalı!
''İyi misin Selin?''diyor bana. Telaşa kapılıyorum. Panik yapıyorum. Elim ayağım birbirine dolanıyor. O kadar belli mi yani içimde yaşadığım fırtınalar? Çok mu belli ediyorum?
''İyiyim neden ki?''diye soruyorum tereddütlü bir ses tonuyla konuşurken.
''Alnın kızarmış.''diyor başımı gösterirken. Ah... Bir bu eksikti! Şimdi nasıl açıklayacağım durumu. Sinan'ı unutmak için hıncımı alnımdan çıkardım da diyemem ki. Kıtır kıtır keser beni. Zaten Sinan'a gıcık, hiç anlaşamıyorlar. En iyisi susmak!
''Çarptım, önemli bir şey değil.''diyerek geveliyorum ağzımda. Teknik olarak yalan söylemiş sayılmam. Gerçekten çarptım. Sadece kasıtlı olarak masaya vurduğum bilgisini ulu orta söylemekten kaçındım diyebiliriz.
''Ne? Nasıl çarptın? Nereye çarptın? Doktora gidelim, kalk çabuk.''
Hızla üzerime gelen soru bombası var bilmem anlatabildim mi? Üzerime gelmek derken mecazi değil, gerçekten yürüyor. Adımlarıyla dudakları bir çalışıyor resmen! Elimi kaldırıp durmasını işaret ediyorum. Dinleyen kimse artık laf anlatmaya çalışıyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÜÇ VAKTE KADAR
HumorSevgili Rapunzel, Saçların upuzun olmasaydı ve hapsolduğun kuleden aşağı sarkıtasamaydın onları... Nasıl ayrılırdın o yüksek kuleden? Ya sesin çok çirkin olsaydı ve Prens duyar duymaz uzaklaşsaydı... Nasıl kaçardın, kurtulurdun cadının elinden? Masa...