Mezarlık Gülü...
Acının, boynuna dolandığı kadın. Gece bakışlı kadın...
Bağrındaki acılarını görebilen, dahası susuşlarından bile anlayabilen bir adama rast geldi. Bu, uzun süreli bir rast gelişti ama o kanlı günde; kadın acının çıkmazındayken adamı...
Selam millet. Finale yaklaşıyoruz ve ben istediğim kitleye ulaşamadım. Üzülsem de birazcık devam edeceğim durmadan. Çünkü elbet bir gün olacak... Finale yaklaşmamızdan ötürü haftada 2 bölüm değil 1 bölüm atmaya karar verdim. Çünkü bitmesine kıyamıyorum, çok emek verdim. Sevgili Mezarlık Gülü okurları bu emeğime destek verirse çok mutlu eder beni. 1 oy bile görmek neşelenmeme ve daha istekli yol almamı sağlıyor. Keyifli okumalar dilerim.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
19. BÖLÜM: Çınar Ağacı Devrildi
Minik ayaklarıyla koşarken yerden çıkan pat pat sesiyle rahatsızlık duydu. Çünkü annesine yakalanabilirdi.
Oynadığı oyun mahvolursa, annesi bir daha onunla oynamak istemezdi. Çünkü annesi artık hiçbir şey yapmak istemiyordu. Ne oğluna süt ısıtmak ne de onunla konuşmak... Hiçbir şey yapmak istemiyordu.
Küçük kalbi üzülüyordu, tüm bu olanlar için fakat o, şu an bunu düşünmüyordu. Uzun zamandır mahrum kaldığı ilgisizliğe şu an için üzülmüyordu. Aylar sonra annesi ilk defa onunla oyun oynuyordu. Bu anın tadını çıkarmakla meşguldü.
Koşarak evin ön bahçesine varmıştı. Annesi arka bahçede, ağacın dibindeydi. Evin duvarına yaslanarak nefeslendi.
Henüz dört yaşında, oyun delisi bir çocuktu. Sanki babası, onun bu tutkusunu bilmiyormuş gibi kimsenin olmadığı bir yere taşınmışlardı. Bu yalnızlık içerisinde uçan kuştan, yerde sürünen solucana kadar her şeyle arkadaş olmaya çalışıyordu. Hiç arkadaş bulamaması üzüldüğü başka bir konuydu. Ama o gittiği kreşte de kimseyle oynamıyordu. Çünkü kimseyle konuşmak istemiyordu. O hem arkadaş arıyor, hem de okuldaki kimseyle arkadaş olmuyordu. Olamıyordu.
Elinde kalın bir iple bahçeye çıkmıştı, annesi. Toprağı eşeleyip taş toplayan oğlunun yanına varmış, saçlarını öpmüş kokusunu içine çekmişti derin derin. Bunları yaparken hem elleri titremişti hem de çok uzun sürmüştü. Sonra "Önce saklambaç oynayalım sonra bu iple atlarız."demiş ve zorlukla yutkunmuştu. Oğlu elindeki çubuğu fırlatmış ve annesine sarılmıştı. "Gerçekten mi?"diye sormuştu. Hayretler içerisindeydi. Uzun zaman sonra onunla oyun oynamak istemişti. Annesinin kumral saçları yüzünü gıdıkladığında geri çekilmişti. Ela gözlerinde yaşlar vardı ama nedenini sormadı çocuk. Annesinin avucuna elini vurup kaçmış ve "Ebe sensin."demişti. Annesi ise sessiz bir kabullenişle oğlunun arkasından bakmıştı, uzun uzun.
Şimdi saklandığı duvarın ardında bekliyordu, annesinin onu aramaya başlamasını ama annesi bir türlü gelmiyordu yanına. Yaslandığı soğuk duvar sırtını üşütürken çömelmekten ayakları uyuşmuştu. Ayağa kalktı. Annesi "Önüm arkam, sağım solum sobe."de dememişti.