Aynı vadilerin ayrı zambaklarına***
Srebrenitsa,Temmuz 1995
Sanki nefes almayı da unutmuştum ben.İçime çektiğim hava kesik kesik firar eden hıçkırıklarıma karışıyordu.Düpedüz damarlarımda ızdırap kaynıyordu.Titriyordum.Korkuyordum.Az ilerideki ağacın sırtında oturan çocuğu korkutmaktan korkuyordum, ölmekten korkuyordum besbelli.Dahası da vardı kurtulamamaktansa;kurtaramamaktan daha çok korkuyordum.Ormanın derinliklerinde yine top,tüfek sesleri vardı.Acele etmeliydim yas tutacak vakit yoktu.Uyuşmuş parmak uçlarımla açtım kamera çantasını.Kasetleri alıp kendi çantama koydum.Kaderin bu defaki sillesine okkalı küfürler etmeden geçemedim.Oysa...Fikret'in çantasındaki iki paket kuru bisküviyi de alıp kendi sırt çantama koyarken bu yaptığım bir günah işlemiş gibi beni sarstı.Ama artık ölmüştü Fikret!Saraybosna'daki evlerimizin yan yana olduğu çocukluk arkadaşım,yıllardır can dostum,iş arkadaşım 'Kameraman Fiko';yoktu artık.Savaş başladığından beri -yaklaşık 4 yıldır- evimizden uzakta,çeşitli yerlerde haber yapmaya çalışıyorduk.Srebrenitsa'ya da haber yapmak için geleli birkaç ay olmuştu.Srebrenitsa Birleşmiş Milletler tarafından 'Serbest Bölge'ilan edilince evini,yurdunu bırakıp;katliamlardan kurtulan Boşnaklar akın akın Srebrenitsa'y asığınmıştı.Biz de mülteci kitlenin yaşadıklarını,Potaçari çevresinde Kadın ve Çocuk Sığınma Evi'ndekileri görüntülemek için oradaydık.Ama dün sabah...11 Temmuz 1995 sabahı!Onca masum insanı,Hollandalı Birleşmiş Milletler askerleri Sırplara teslim etmişti.Dünya kayıtsızdı.Silahsızdık,sahipsizdik!Kadınları,çocukları akü fabrikasına istiflemişlerdi;erkekler ise öldürülmek üzere ayrılıp Sırp askerleri tarafından götürüldü.Ben ise annesi üç yıl önce tecavüz edilerek vahşice öldürülmüş;beni annesi sanan dört yaşındaki küçük bir kız ve Fiko ile orman yolundan Tuzla'ya kaçmaya çalışıyordum.Artık Fiko ile vedalaşıp yola devam etmeliydik. Boynumda asılı duran fotoğraf makinemi kaldırdım,göz hizama getirdim.Ellerim hala titrediğinden gücümü toplayıp deklanşöre basmam hayli zor oldu. Fotoğraf makineme konuk olan son poz,Fiko'nun yavaş yavaş rengini yitiren silüetiydi.Eğildim,hala katılaşmamış elinden öptüm arkadaşımın.İnce ince yollar çizerek akan kanının hemen yanından. "Bak ızdırabın son buldu Fiko."derken sıcak nefesim onun artık buz kesmiş eline çarptı.Dudakları ağız dolusu kahkahalarının çok ötesinde dümdüz bir çizgiydi artık.Gözlerini savaşın isine pisine kapatmış vaziyetteydi.Zvornik Katliamı'nda karısını ve 3 aylık bebeğini Sırplar vahşice katlettiğinden beri zaten yüzüne illet bir ifade takınmıştı.Şimdi ise hepten silinip gidecekti...Elinden tutuyordum hala. "Bak!Ailene kavuştun işte!Benden de selam söyle.Oradaki herkese!"zira oraya göçüp gitmiş dost akrabaların sayısı günden güne artıyordu.Gördüklerimden,yaşadıklarımdan sonra ölenlerin mi yoksa yaşayanların mı daha şanslı olduğunu düşünmeye başlamıştım.Çok zamandır...Bir hıçkırık firar etti bunları düşünürken.Bozuk bir radyo cızırtısını andırıyordu sesiz hıçkırıklarım.İlk kaybım değildi ki!Fiko'nun ağırlaşmış bedenini güçlükle iki ağacın gölgesinde kalan çalıların ardına çektim.Sakladım.Sırplar ölüsünü de bulsalar rahat bırakmazlardı.Lime lime...Biliyordum.Düşen kuru yaprakları istifledim görünen yerlerine.
"Majka!"Anne.Nimo'nun cılız sesiydi bu.
Oysa ben kimsenin annesi değildim.
Göz yaşlarımı ellerimle hızlıca bertaraf ettim. "Buradayım,Nimo!"diye alçak sesle seslenirken oturduğum çalıların,kurumuş yaprakların üzerinden güçlükle toparlanıp ayağa kalktım.Sırt çantamı elime alıp usulca Nimeta'nın olduğu tarafa ilerledim.Sıskacık vücudu ile yaşından çok daha ufak gözüküyordu Nimeta.Uyukladığı yerde ürkek bir ceylan gibi dikleşmiş,iri mavi gözlerini kocaman açıvermişti.Uyandığında beni göremeyince çok korkmuş olmalıydı. "Hadi!"dedim onu olduğu yerden kaldırıp kucağıma alırken.Huzursuzlanması geçsin diye tatlı tatlı sıvazladım sırtını minik kızın.Vadinin zirvesinden biraz aşağısına yürüyecektim.Gece olana kadar bekleyecektik.Bu yolu iyi biliyordum.Boşnak güçlerinin mücadelesini haber yapmak için Fiko ile geldiğimizde askerlerle bu yolu defalarca kullanmıştık.Yürürken bir kez bile dönüp ardıma bakmadım.Dua ettim.Yalnızca.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZAMBAK
General FictionSon gidişimden farksız dönüşümde de etraf sessiz ve karanlıktı.İçimde yine bir hasret türküsü...Dokunsam ağlar,hem de hıçkıra hıçkıra..Soluğumda bir ses,bir nefes;etrafta tanıdık bir sima.Aradım.Bulamadım.Ensemde bir korku.Neyin nesi bilmem.Hikayemi...