İstanbul,2000
Yaptığımız yürüyüş sonrasında arabaya ilerlemiştik.Sus pus bir yolculuk olmuştu.Naser'i eve bırakmıştım sonrasında da yayınevine geçmiştim kafamdaki kırk tilkiyle.İşe günlerdir gitmediğimden yapacak birçok işle karşılaşmıştım.Kendi arkamı toplamaya çalışırken saatlerimi almıştı bu uğraş.Akşam yemeği saatini de çoktan kaçırmış olduğumun bilincinde evin yolunu tutmuştum.
Herkes ayrı köşesinde evde yine bir sessizlik hakimken Naser ile Nimo'nun beraber,salondaki yemek masasında sulu boya yaptıklarını görmüştüm ama hiç ilişmedim yanlarına.Ben zaten mavi ile sarıyı karıştırınca yeşil olduğunu bile bilmezdim.Onlar oturmuş lila rengini nasıl elde edeceklerini tartışıyorlardı.Hayat dediğin ne tuhaf şeydi böyle....Sessiz bir inkisarın içine düşmüştüm.Başım ağrıyordu.O yüzden olacak ki üzerimi değiştirdikten sonra uzandığım yatağımın üzerinde öylece uyuyakalmışım.Sanıyorum gece annem uyandırdı.Ben de kalkmamak için diretmiş olacaktım ki
"Üşüyenin üstüne kar yağar.Böylece yatılır mı?Hasta olacaksın.Koskocaman kadın oldun hala kendine dikkat etmiyorsun!"diye sessiz sessiz söylenerek çekiştirdi beni.Ve yorganın altına girmemi sağladı.Bundan gerisini de hatırlamıyorum.
Ha bir de bana sarılırken kıkırdayıp duran Nimeta'ya sarıldığımı hatırlıyorum.
Sabah erkenden kalktığımda Nimo hala uyuduğundan usul yavaş çıktım odadan.Üzerimi değiştirip mutfağa indiğimde Gülşen abla pide yaptırmak için iç harcı hazırlıyordu.Ona yardım ettim.O soğanları doğrarken ben de domatesleri ve yeşil biberleri doğradım.Tam da tarif ettiği gibi ufak ufak.
Biz iç harcı hazır ettiğimizde evin emektarı Gülşen ablanın eşi Fehmi abi,pide yaptırmak için fırının yolunu tuttu.Hala evin içi sessizdi daha kimse uyanmamıştı.Bunu fırsat bilip karşılıklı sabah kahvemizi içtik beraber.
"Naser oğlum bugün gidecekmiş.Annen ta iki gün evvelden söyledi gitmeden evvel şöyle güzel bir kahvaltı edelim diye.Haklı tabi,ta nerelerden koşmuş gelmiş.Allah razı olsun.Ne esaslı çocukmuş."deyince Gülşen abla anladım ki evdeki herkes benden önce biliyordu Naser'in ne zaman döneceğini.Sesi soluğu çıkmayan bir yangında kaldı tüm sesim soluğum.Pek fena içerlendim bu duruma.Gülşen abla ağzı dolu dolu bana eski nişanlımı överken de öyle bakıverdim.
"Tabi tabi."derken geçiştirdim Gülşen ablayı.
"Sen şimdi annemin isteğine göre mükellef bir kahvaltı hazırlamak için erkenden uyanmışsındır.Ben gerisini hallederim.Git uzan biraz sen."
"Yok be kızım.Buncacık işten ne olacak."
"Olsun Gülşen Sultan.Cenazede de zaten çok yoruldun.Allah senden razı olsun."
"O nasıl söz öyle.Biz aileyiz kızım.Zor zamanda birbirimize koşmayacaksak ben ne anlarım böyle işten. Allah toprağını bol etsin Nimo'nun."
"Amin."dedim sanki avaz avaz bağırmışım da sesim kısılmış gibi.
Nihayetinde Gülşen Sultan'ı içeriye göndermeye ikna ettiğimde içimdeki karman çorman düşüncelerle kahvaltı hazırlığına devam ettim.Çaylar bir güzel demlenirken kiraz domatesleri yıkayıp,dilimledim.Kahvaltılıkların,temiz tabaklarda yenmesi gibi büyük takıntıları olan annem yüzünden peyniri,zeytini,marmelatı,kuşburnuyu,reçelleri;uzun lafın kısası Allah ne verdiyse her şeyi yeni kahvaltı tabaklarına koydum.
Düşünceler kemiriyordu zihnimi.
Naser'in benden uzaklaşması peyderpey değil de topyekün oluvermişti sanki.Oysa 1995 senesinde,İstanbul'a gelirken sımsıkı sarılmıştım ona.Piyangodan anne olduğum zamanlara eş sayılacak bir zamanda o da baba oluvermişti.Nimeta'nın babası.Aynı zamanda benim de eşim.Kağıt üstünde.Daha doğrusu sahte belgelerde.Ben o zaman sanmıştım ki sahteden de olsa yıllar evvel teptiğim fırsatı tekrar elde ettim,Naser ile yine yeniden hiç kopmayacak bağlarla bağlanıverdik.O zamanki düşüncelerime göre bugünkü durumumuz deli zırvasıydı.Hiç akla mantığa uyar mıydı canım?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZAMBAK
General FictionSon gidişimden farksız dönüşümde de etraf sessiz ve karanlıktı.İçimde yine bir hasret türküsü...Dokunsam ağlar,hem de hıçkıra hıçkıra..Soluğumda bir ses,bir nefes;etrafta tanıdık bir sima.Aradım.Bulamadım.Ensemde bir korku.Neyin nesi bilmem.Hikayemi...