Bosna Hersek,1994
Elini hızlı hızlı çırpıp durdu çamurlu yolun ortasındaki asker.Fiko tedirginliğini savmaya çalışırken bastı fren pedalına.Ardından da duran aracın penceresini açmak için kapının kenarındaki kolu hızlı hızlı çevirdi.
"Kimlikleriniz!"askerin sesi sefil bir kalınlıkta idi.Anlaşılan ergenlikten yeni çıkmış eline silah tutuşturulmuş çipil bir oğlan çocuğuydu..Bu durum garibime bile gitti.Hayret ettim çocuk yaştaki askerin bu haline.Her ikimizin de kimliklerini eline almıştı ki ardından gelen bıyıklı,illet ifadeli bir adam daha hızlı davrandı kenardaki askerden.Çekti aldı kimlik kartlarını oğlanın elinden.Bıkkın bıkkın gazeteci kimliklerimize baktı bir de bize.
"Nereye-"
Çipil oğlanın sözlerini keserek
"Komutan Markov Mitroviç ile röportaja giden gazetecilersiniz değil mi?" Dedi çabucak bıyıklı adam.Emin gibiydi röportaja giden gazeteciler olduğumuza ve bunu teyit ettirmek ister gibiydi vaziyeti.Biz değiliz diyemezdik.Anlaşılan o ki barikata kuranlarda medya görevlilerin listelemesi vardı.Biz değiliz dersek kimsiniz diyecek.Uydurduğumuz hikayeye de belki inanacak belki inanmayacak.Her koşulda riskliydi.O yüzden kabul etmekten başka çaremiz yoktu bize biçilen vasıfları.Midemin üzerinde bir kramp,bir telaş,bin korku!Nefes aldıkça tükendi bendeki umudun tüm esamesi.Panikledim.Örtbas etmek istedim bu çaresizliğimizi.
Hızlıca kafa salladım.Fikret'in şaşırdığını tahmin ettiğim için de ekledim,"Evet!"dedim peşi sıra.
"İyi."dedi bize bakarak ve ardından ilerideki aracın yanındaki askerlere bakarak"Markov Mitroviç ile röportaja gelen gazetecilere eşlik edin!"diye bağırdı.Büyüdükçe insanın talihi mi küçülüyordu.Gördükçe,sevdikçe elinden yitirildikleri de doğru orantılı olarak artıyor muydu?Bu nasıl bir genelgeçer kuraldı bugünlerde?Gördüğümüz bin türlü acının kucağında,sevdiklerimizi eksilten adamlar topluluğuna gitmek üzereyken Fikret katre katre boğulduğunu hisstettim..Yanı başımda.İrice açılmış göz bebekleriydi korkusunun yansıması.Bana olan kızgınlığı,öfkesi..Haddinden fazla şaşırmış olacak ki ne gaz pedalına basıyordu ne tek bir söz ediyordu.Öylesine boş boş direksiyona baktı saniyelerce.
"Fikret!"dedim çaresiz bir öfkeyle.Girdiği şoktan bir an evvel çıkmalıydı yoksa kurda kuzuya yem ederdi bu adamlar bizi.
"Ne halt ettin sen?"dedi tıslar gibi bir ses tonuyla.Gözlerime baktı en nihayetinde gözleri.Öyle büyük ifadeler vardı ki bütün umutlarıma birkaç beden büyük gelen,uçlarını kıvırarak da olsa üstüme bir türlü uyduramayacağım cinsten bir korku!Fikret'in gözlerindeki çakmak çakmak bir korku,sıçradı düştü ateşi içime.Kemirmeye başladı beni de.Ele geçirdi her bir zerremi.Çekirge diyordu içimdeki ses.Bir sıçrar,iki sıçrar;işte yolun sonu göründü!İbreti alem olsun diye bize ne türlü eziyetler uygularlardı acaba?Kim alırdı onların elinden bizi?Bu kadar sahipsizken iki tane gazeteciyi öldürdü diye kim düşerdi ardımıza;bir mezarımız olur muydu acaba?Başımızda bir fatiha okuyanımız,üzerine bir taşım su dökülecek kadar bir toprak parçasına layık görürler miydi bizi!
"Başka çaremiz mi vardı?Adamların elinde liste var!"
"Deli misin sen!Arkamızdan bekledikleri kişiler gelirse ne yaparız orada!Bizi nereye götürecekler?Bir üsse!Onca caninin içinde böyle savunmasız ne yaparız?"
"Sus!"dedim. "Bas artık şu gaza!Bize bakıyorlar!"
"Gebertecekler bizi.Derimizi yüzecekler!Lime lime edecekler!"
Boş boş bakıp durdu yüzüme.Adamlar pür dikkat bizi izlerken önümüzde bizi bekleyen araba harekete geçmemiz için uzun uzun kornaya bastı.Keşke dedim,sürücü koltuğunda ben oturuyor olsaydım.Fiko bu şoktan zor kurtulacak gibi,bu macera da başlamadan bitecek.Burada bitirecekler işimizi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZAMBAK
General FictionSon gidişimden farksız dönüşümde de etraf sessiz ve karanlıktı.İçimde yine bir hasret türküsü...Dokunsam ağlar,hem de hıçkıra hıçkıra..Soluğumda bir ses,bir nefes;etrafta tanıdık bir sima.Aradım.Bulamadım.Ensemde bir korku.Neyin nesi bilmem.Hikayemi...