27

120 19 7
                                    

Srebrenitsa-Şubat,1995

Soğuk içime işlemişti sanki.Bir türlü ısınamıyordum.Saraybosna'dan Tuzla'ya,Tuzla'dan Srebrenitsa'ya ulaşmak neredeyse beş günümüze mal olmuştu.Halbuki bayram arifelerinde babamın mesaisi bitince Saraybosna'dan Srebrenitsa'ya gelmemiz topu tüfeği 4 saatimizi alırdı.Ama savaş her şeyi oldukça değiştirmişti.

Çok uzun yıllar sonra rahmetli dedeciğimin doğup büyüdüğü evdeydim.Aynı zamanda babamın doğduğu ev.Benim çocukluğumda koşuşturduğum,türlü yaramazlıklarla herkesi canından bezdirdiğim ev...Bunları anımsamak dahi değişik bir huzur veriyor.Güzel anılarımın hala bana ait olması paha biçilemez.

Varaklı konsolun hemen yanındaki koltukta oturuyorum.Şömineyi yakmak yerine bir soba kurmuştu Şaban ve ailesi.Şöminenin geniş ızgarasını odun deposu niyetine odunlarla istiflemişlerdi.Hala şömine alınlığının tam ortasında halamın gençken boyadığı üzerinde mavi bir sülün olan seramik ibrik ve ibriğin sağında ve solunda iki küçük mavi kuş seramik figürü duruyor.Döküm sobayı ise şöminenin sağındaki boşluğa kurmuşlar.Bilmem bu sobayı nereden buldular.Sobaya daha yakın olan uçta Fikret oturuyordu.

"Gel,buraya sen otur.Rengin benzin iyice değişti."dedi.

O da en az benim kadar yorgun ve halsizdi.Kalktım,onu yerinden etmeden sobanın hemen yanındaki mindere oturdum.Srebrenitsa'ya en son 1990'da gelmenin özlemini taşıyordu her bir zerrem.Yanılmıyorsam Kurban bayramıydı.Temmuz ayıydı.İtalya'dan aldığım beyaz fisto elbisem vardı üzerimde.Sahi ne olmuştu o elbiseme.Yoksa biraz kuru ekmek,biraz şeker için onu da mı takas etmiştik.Hatırlayamıyorum.Ama artık zerre önemi yok.

Ellerimi birbirine sürtüp ısınmaya çalışıyorum.Çok üşüdüğümden hala dişlerim birbirine vuruyor.

Naser olsa ellerimi ellerinin arasına alır; avuç içlerime üflerdi.Sıcak nefesi değerdi avuçlarıma.Kızıl bir kor gibi yanardı yanaklarım.Ellerinin arasındaki ellerimin üşüme gibi bir lüksü olamazdı.

Bunları düşünürken bile tatlı bir huzur kapladı her yanımı.Onu tekrar görmek için can atıyorum.Bizi eski posta binasının önünde karşılayıp eve kadar refekat eden Şaban'a bir an evvel sormak istiyordum Naser'i.

Şaban ve ailesi Tserska işgal edildiğinde Srebrenitsa'ya kaçarak canlarını kurtarmışlar.Yaşlı annesi ve karısı ile beraber bizim bu evimize muhacir olarak yerleşmişler.Çünkü Srebrenitsa güvenli bölge ilan edildiği andan itibaren düşmandan kaçan binlerce insan buraya akın etmişti.Hal böyle olunca da Srebrenitsa'ya yaşama umuduyla gelmiş bu insanlar birilerinin evine sığınmak mecburiyetinde kalmışlardı.

"Evinize kendi evimiz gibi bakmaya çalıştık."dedi Şaban'ın yaşlı annesi.Bu iyi kalpli kadının adını henüz bilmiyordum.

Sonradan öğrenecektim.Tenzile teyze.

"Hiç şüphem yok teyzeciğim.Biz de böyle aniden çıkageldik asıl siz kusura bakmayın."dedim gülümseyerek.Soğuktan uyuşmuş yüz adelelerim ne komik hissettiriyordu.

"Ne kusuru,olur mu öyle şey!Ev sahibi sizsiniz,asıl sizden Allah razı olsun zor günümüzde başımızı sokacak bir ev bulduk."

Onların düzenini bozar gibi hissedecek olsam da son anda vazgeçtim.En neticede çatı katındaki küçük odayı da sayacak olursak üç katlı büyücek evdi.Hepimize yeterdi.

Şaban'ın eşi Lamiya, hamileydi.Karnıburnunda.Yaşı da benden hayli küçük olmalıydı.Henüz 20'lerinin başında olan bu al yanaklı kız burada en iyi dostlarımdan olacaktı.

"Abla uzun yoldan geldiniz açsınızdır."derken elinde büyük mutfak tepsisiyle girdi salona.

"Zahmet etmeseydiniz."dedi Fikret.Ben ise o esnada yün çoraplarımın içinde uyuşmuş ayak parmaklarımı sobaya yaklaştırarak ısıtmaya çabalıyordum.

ZAMBAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin