İstanbul,1999
Bosna'dan döndüğüm gece,benim küçük Nimeta'm benimle uyumak için tutturunca kırmadım onu.Başucumdaki komodinde abimle Naser'in omuz omuza olan fotoğrafının bulunduğu yatağıma yattık beraberce.Saçlarıyla oynanmasını,okşanmasını çok severdi Nimeta.Anne kucağının sıcaklığını bende bulmuş bu güzel yavrunun saçlarını o gece de okşadım.O da kolayca uykuya daldı.Sardım sarmaladım onu.Tıpkı yıllar evvel düşmanın önünden kaçırdığım günkü gibi aynı ehemmiyetle.
O benim yaşama sevincimdi.
Umudumdu.
Saçlarından öptüm.İkinci kez öperken aklıma geldi Naser'in isteği.
Benim için onu saçlarından öp demişti.
Bir de onun için öptüm.
Düşündüm,şimdi o ne yapıyordu?Bunca zaman ne yapmıştı?Bir başına!
Düşündükçe mahvoldum.Uyumak ne mümkün.Düşüncelerim karabasan gibi çöktü üzerime hepten.Doldum,taştım.Soldum anbean.
Benim yenilgilerim diye tutturmuştum da kimin eseriydi bu acım?Düşündükçe çıldıracak gibi oldum.Kalktım yataktan sessizce ama bir o kadar da hızlı.Önce bugün alıp da bir türlü içmeye cesaret edemediğim sigara paketini aradım karanlıkta.Bulunca da soluk soluğa çıktım odamdaki balkona.Ardımdan kapattım kapıyı,öylece çöktüm o kapının dibine.Yıllar evvelini anımsattı bu hareketim bana.Srebrenitsa'ya dönüp de Naser'i bulamadığım 1995 yılını.
Kaderle köşe kapmaca oynadığım eski zamanlar...
O günkü acımın üzerine bugünküler de eklendi.Soluğum kesildi.
Bir dört yıl daha geçmişti o günden ve ben bir arpa boyu yol alamamıştım.Yeni acılarla törpülemiştim ömrümü.Daha kaç yıl geçecekti onsuz.
Bunları düşündükçe ağlamaya başladım deli divane.O günkünden farklı.Babamın baba evinden,Srebrenitsa'dan çok uzakta;bu kez Kuzguncuk'taki balkonu İstanbul Boğazı'nı gören annemin baba evindeydim.Ellerimi kapatıyordum ağzıma,olduğum yerde kendimi sıkıyordum.O günkü pervasızlığım yoktu üzerimde.İçli hıçkırıklarımı kimsecikler duymasın istiyordum.Nimo'yu uyandırmaktan korkuyordum.
Oysa o günkü gibi tepine tepine ağlamak isterdim.Sabahına evimizdeki göçmen ailenin yenidoğan,adını Naser koydukları bebeği yine kucağıma alıp kahkahalar atmak isterdim.
Naser bebeği de kaybetmiştim ben.
1995 yılının kanlı yazında düşen bir bomba hem Naser bebeği hem annesi Fatma'yı koparıp almıştı fani dünyadan.Bizden.Babası Şaban'dan.Yaşlı babaannesi,Tenzile teyzeden.
Allahım ben ne kadar kaybı bol bir insan olmuştum yıllar içinde.Çocukluk ve ilk gençlik yıllarımın kayıpsız görüntüsüne tezattı her şey.
Bir de Naser bebeği düşündükçe durulacağım yerde daha bir coştu acım.O küçücük bedeninin paramparça olmuş hali geldi gözlerimin önüne.Annesinin bulabildiğimiz uzuvlarıyla beraber,ikindi namazına mütekip apar topar toprağa gömmüştük onları.Mavi renkli yünlü yeleğini arka bahçedeki zerdali ağacının hemen dibine gömmüştüm.Küçücük bir nefesin bir karış toprağa tekamül ettiği zamanların ağrısıyla hırpalandım yeniden.Göğsümün orta yeri acıyordu.Büyük bir baskı eşliğinde oyacaktı sanki tüm bedenimi ve ruhumu.Ya da ruhmu çekip çıkaracak!
Bitap düştüm ağlamaktan.Bilmem kaç vakit ağlamıştım martın kazma kürek yaktıran ayazında.
Hep kendi acılarımla ilgilenmekten Naser'i de böyle böylesine yalnız bırakmamış mıyıdm?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZAMBAK
General FictionSon gidişimden farksız dönüşümde de etraf sessiz ve karanlıktı.İçimde yine bir hasret türküsü...Dokunsam ağlar,hem de hıçkıra hıçkıra..Soluğumda bir ses,bir nefes;etrafta tanıdık bir sima.Aradım.Bulamadım.Ensemde bir korku.Neyin nesi bilmem.Hikayemi...