İstanbul,2000
O gün rahmetli Tarık amcanın oğlu Naser,Nimeta halamın derince kazılmış mezarı başındaydı.Babası ile münasebetinden bihaber olduğundan ben eminken.Kefenlenmiş cansız bedenini derince kazılmış mezarının içine bırakanlar arasındaydı.Tahtalarını itinatayla dizdi merhumenin üzerine.Dayım ve Fehmi amca başta olmak üzere sıraya dökülmüş bir rutini peşi sıra kabullenmiş olacaktı ki Nimeta halamın tüm kimsesizliğinin ve acısının üzerine toprak attı.Sırayla.Defalarca.
Ruhumda bir acı.Kalbimde bir sancı.
Kazılmış mezarı doldurmak için atılan her bir toprak benim sağ olan bedenimden taştı sanki.Taştı da etarfımda bir duvar ördü.Boyumu aştı.Aştı da soluğumu kesti.
Gençliğinde defalarca kez vurulmuş darbelere direnen Nimeta halam.Bir anadan doğma.Bir babadan olma.İki evlat sahibi.Bir evladını diğerinin elinde kaybetmiş.Ötekine evlat demeye dilim varmaz.Kopmuş giden bir dünyanın neferiydi fersiz gönlü.Doğduğu topraklardan fersah fersah ötede toprağa verildi.1994'te İstanbul'da ebediyete göçen rahmetli babaanneciğimin hemen yanına gömdüler onu.Ben ise Nimeta halamı göğsümün orta yerine gömdüm.Ondan kalan ne varsa.Mürdüm rengi etekliği,siyah fötr şapkası,bir de yasemin kokusu...
Tutulacak yasımın çok olduğu ama hayatın devam ettiği bir güne daha uyanmıştım.İşte güneş şuracıktan doğmuştu yine.Bahçedeki ağaçların gövdelerinde saklanan yusufçuk kuşları yine ötüşüyordu.Bahar gelmişti yine.Nimeta halamın da benim de en sevdiğimiz mevsimdi bahar...Biraz da bunun hatrına toparladım kendimi.Giyindim,işe gitmek için.
Nimeta'nın "Hadi artık anne!Geç kalacağız."sesiyle hızlandı hepten adımlarım.Kağıtlarımı evrak çantasına koyar koymaz hızlıca odamdan ayrıldım.Merdivenlerden inerken de bir o kadar aceleciydi adımlarım.Bir yanım utanç içinde bir mutluluk halindeydi.Naser ile uzun zaman sonra beraber,yan yana olmanın huzuru sarmıştı dört bir yanımı.Naser'in o mesafeli tavrını,bugün gelen her seferinde yüzsüzce gönderilen çiçekleri de unutmuştum.Kötüyü çağrıştıran ne varsa unutmuş gibiydim.
İnsanın unutmaya da ne çok ihtiyacı vardı canım.
Benim bu aceleci ama kısa süreli mutluluğumun karşılığını kapı önündeki ev ahalisinin kırık havası karşıladı.Bir alabora oldum.Acılarım yine hatırlattı kendi yerini.
Benim küçük Nimeta'm bugün yas ritüelini gerçekleştiriyordu.Elindeki sürahiyi kapının yanındaki cumbalı pencere pervazına koyuyordu.
Kalakaldım.
"Nimeta Halam için!"dedi o şaşkın ifademe karşılık küçük kızım.Adaşı Nimeta halamın ruhu için bir ufak sürahiyi teslim etmişti oracığa.Adettendi.
Annem göz yaşlarını dağıtmaya çalışırken "Hadi geç kalacaksınız!Dayının arabası ile gidin bugün."derken arabanın anahtarlarını bana uzattı.
"Evet.Geç kalmayalım.Ben sınıf başkanıyım,erken gitmeliyim."diye bilmişçe Nimeta.Ardından da onun Barbie bebekli çantasını sırtlanmış Naser abisinin elini uzanıp tuttu.Şaşrıyordum.Nimeta'nın Naser'e olan bu sevgi ve samimiyeti beni hayrete düşürüyordu.Normal şartlarda öyle hemen insanlarla kaynaşabilen bir çocuk da değildi;aksine özellikle yeni tanıştığı insanlara hep mesafeliydi.Ama ne hikmetse o küçücük aklı bizi düşman elinden kurtaran Naser abisini unutmamıştı.Ama bugünkü Naser'e pek benzer bir yanı yoktu ki o günkü,savaştaki Naser'in.Gerçi fotoğrafları ve ismi evimizde sıkça anılıyordu ama yine de bu kaynaşmış olma durumlarına da şaşırıyordum.Naser cephesinde de Nimeta sevgi ve merhamet kaynağıydı ama bu duruma pek şaşırmıyordum Naser zaten eskiden de çocukları çok severdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZAMBAK
General FictionSon gidişimden farksız dönüşümde de etraf sessiz ve karanlıktı.İçimde yine bir hasret türküsü...Dokunsam ağlar,hem de hıçkıra hıçkıra..Soluğumda bir ses,bir nefes;etrafta tanıdık bir sima.Aradım.Bulamadım.Ensemde bir korku.Neyin nesi bilmem.Hikayemi...