2000,Potaçari
"Bak."dedi diğer eliyle yolu işaret ederken.
"Az önce bıraktığım taşları görüyorsun değil mi?"
Görüyor muydum sahi?
Sanki Naser'i duyuyordum da anlıyor değildim.
Şimdi buracıkta beraber ölsek kim vurduya mı gidecektik?Hani bitmişti savaş...Oysa uzun yıllar bitmeyecek şeyler bırakmıştı ardı sıra.Tükenmez yolları arşınladığımı sanırken kaburgalarım birbiri içine geçti sandım.Düşerim,düşünce de bir daha düştüğüm yerden kalkamam.Bu da dolaylı yollardan Naser'e ihanet sayılmaz mıydı?Oysa o, ne olursa olsun benden tarafa koşandı.
Hava kararıyordu.Az ileride bizi bekleyen Halid elini ağzına kapatmış korkuyla bizi seyrediyordu.Belki içinden dua etti,belki o da bana kızdı.Başıma bela oldu;nereden getirdim buralara,dedi.Kim bilir ne dedi?
Garip bir telaşa düştüm.Naser ise bunun farkındaymış gibi tuttuğu kolumdan daha sıktı tuttu beni.Kendine iyice yaklaştırdı bedenimi.Korkularımı da söyleyemecek kadar pis yanlarım vardı benim.Değişik gurur furyalarım.Bizi ayıran,böylesi bir daha yan yana koyamayan ucu sivri yongalarım.
Yüzüne baktım öylece.Özlemimin böyle bir noktada bitmesinden korktum.Yine en kötüsünü düşündüm.
"Ben önden gideceğim.Sende ardımdan benim bastığım yerlere basarak gelmeye gayret et."dedi.
Obugün de fedakar olan taraftı.Tıpkı dün olduğu gibi.Yine göğüs göğüse çarpışan,yolumu aydınlatan,benim bir adım ileri gitmem için seve seve geri gideceğini söyleyen adamdı o.
Yanılmıştım.Bazı şeyler hiç değişmiyordu.Mahvoldum.
O günkü sözleri geldi aklıma.O günkü karanlıkta gözlerime değen gözleri.Vedamız geldi aklıma.
Gözlerime baktı.Ve benim korkumu gördü gözlerimde.Emindim.Yumuşadı bakışları.Hissettim.Karanlıkta bile parlardı onun bakışları,aradığım her yerde bulurdu onu gözlerim.Daha çocukluktan beri!
Feleğim şaştı yine!
Yutkundum acıyla ben.Genzimi yaktı yine bir şeyler.Canım yandı.Bilmem neye?Hangi birine?O ise eski zamanlardan kalma şekliyle teselli etmedi,öpmedi beni.Hal böyle olunca bildiklerimin sağlamasını yaptım.Kim olursa olsun arkasını dönüp gidecek biri değildi o.Ve ben o anda bile onun gözündeki kendi pahamla oyalandım durdum.Onun yüce gönüllülüğü tokatladı beni.Sen kaybettin dedi.Elinin tersiyle sen ittin onu.
Şimdi buna ne çareydi?
Nereden bilebilirdim ki böyle uzun boylu bir diyet ödeyeceğimi."Tamam mı?Yapabilecek misin?"dedi beni harekete geçirmek ister bir tavırda.Anlamlandıramadığım eldivenleriyle kolumu okşadı mı tam anlayamadım.
"Anladım."dedim sessizce.
Ayrıldı o an yanımdan.Tarif ettiği gibi yola koyulmuşken benim soluğum kesildi.Beni sarmalayan kolları üstümden çekilince üşüdüm ben.Yaz ortasında!Donarım sandım.Bu sıcakta!Manevi noksanlığı madden bir şekilde kendini gösterdi .Az önce sarıp sarmaladığı kollarım üşüdü en çok.Sonra da sırtım.Niye bilmem?Ama hiç ses edemedim.Çocuk muydum yahu ben!
Sahi hiç mi büyümeyecektim ben?
Sırtında benim çantamla adımlarını atarken bana direktifler verip durdu.Dediklerini harfiyen yapmayı görev bildim.Döndü "Hadi!"diye yineledi.
Dünya saçması düşüncelerimi bir kenara bırakmalıydım en nihayetinde.Buna kendimi çok çabuk ikna etmiş olmalıyım ki olumlu manada emme basma tulumbası gibi kafamı salladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZAMBAK
General FictionSon gidişimden farksız dönüşümde de etraf sessiz ve karanlıktı.İçimde yine bir hasret türküsü...Dokunsam ağlar,hem de hıçkıra hıçkıra..Soluğumda bir ses,bir nefes;etrafta tanıdık bir sima.Aradım.Bulamadım.Ensemde bir korku.Neyin nesi bilmem.Hikayemi...