İstanbul,Mart,1999
İçimdeki yangın alev alev göz yaşına dönüştü her bir an.Oturduğum cam kenarında,başımı cama yaslayıp mütemadiyen tutuşturdum her zerremi.O kadar çok ağlamış olmalıydım ki,yanımdaki yaşlı kadın peçete uzattı.Teselliye girişti.
"Kocan mıydı?"diye sordu ilkin.Cevap veremedim bu sorusuna."Kavuşursunuz inşallah."dedi peşi sıra,beni teselli etmek istercesine..
"Ölümden başka her şeye çare var."diye de ekledi.Haklıydı.Ama benim bu çaresizliğim neyin eseriydi o vakit?Naser'in yanında kalmayı bir an için düşlesem de eski anıların,savaştan kalma yaralarımın bir heyula gibi her köşeden fırlayışını ne yapacaktım?İmkansızdı.Her şeyi unutmak,burada tekrar yaşamak benim için de imkansızdı.Naser'i yanım sıra İstanbul'a götüremeyeceğim gerçeği kadar açık seçikti.
Otobüsün ilk molasında bir sigara bir de çakmak aldım.Sanki susayan insanın su arayışında gibi,ivedi!Aylar sonra içime çektim zehrini.Daha ilk dumanında anneme verdiğim söz ile pişmanlık hissettim.Hem de ne büyük bir pişmanlık.Bir sonraki dumanı içime çekişim daha kuvvetliydi,mümkünü olsa tek seferde tüketecektim bir dal sigarayı.O koca duman doldu ciğerlerime ve zihnime.Sanki rahatlamıştım bir an olsun.Yanıldım.Kırık dökük bir hayale büründü tüm hatırlarım.Yeniden terk eden taraf oluverdim anbean.Tümüyle pişman oldum verdiğim sözü bozuşuma.O saniyelerde her şeyden müthiş bir ızdırap duydum.Bu sebepten olacak ki bir sonraki tüketiş hacet bırakmadan söndürdüm sigarayı kolon çöp kovasının kıyısında.İzmaritini de attım çöpe.
İçimdeki acının zaptı zordu.
1000 kilometreyi aşkın yol,molalar ile birlikte iki günden fazla sürmüştü.Günleri geceleri karıştırdım.Uykularım bölündü mütemadiyen.Onu uykusuzluk takip etti.Çantamdaki uyku ilacından içtim.İçtiğim bir iki soluk sigaraya yorulmayacak derecede nefesim daraldı,inhalatör ile takviye yapmak zorunda kaldım.En nihayetinde gözyaşlarım yanaklarımda kurudu;göz yaşlarımın değdiği her bir zerrem gerildi gergin bir ip gibi.Gözlerim yandı.Olduğum yerde uyuştum hepten.
Uykumun beni bulduğu zamanlardan birinde varmışız İstanbul'a.
"Uyan kızım,geldik!"diye yine seslendi yanımdaki yaşlı kadın.
Toparlanmam uzun sürdü.Halsizdim.Dayım beni almaya gelmişti.Yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunun farkında gözlüklerinin ardında dikkatle süzdü beni.
"Hoşgeldin kızım."derken sarıldı bana.En büyük destekçim.Tüm gücümü kaybetmişken güç dilendim o an.Çantalarımı bu kez de dayım taşıdı arabaya kadar.
"Erken döndün?"
"Sizi özledim döndüm hemen."
"İyi etmişsin."dedi.
"Fadila'nın çok selamı var,gelmeden önce onu evinde ziyaret ettim."
"Öyle mi!Ve aleyküm selam.Allah bundan sonraki bahtlarını açık eylesin."
Eve ulaşmamız bile birkaç saatimize mal oldu.Uyumuş numarası yaptım daha fazla konuşmamak için.Gözlerimi kapattım.Derin derin soludum bir başka ülkenin havasını.1995 senesinde kucağımda bir çocukla döndüğümde de kimse bir şey sormasın istemiştim.Sadece Nimeta'ya sarılmıştım sıkı sıkı.Küçük gövdesini sarmalamıştım.Tıpkı bugünkü gibi o günde uyuyor numarası yapmıştım.
Günlerce uyumuştum ben.Deva olmaz dertlerimi pışpışlayarak yattığım yerden kalkamaz olmuştum.Savaşın isi pisi suretime,ruhuma,dudaklarıma yapışmıştı sanki.İflah olmam sandım.Kalbimin yarısını savaşan bir adamın avucuna bırakınca bir daha yaşayamam,gülemem.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZAMBAK
General FictionSon gidişimden farksız dönüşümde de etraf sessiz ve karanlıktı.İçimde yine bir hasret türküsü...Dokunsam ağlar,hem de hıçkıra hıçkıra..Soluğumda bir ses,bir nefes;etrafta tanıdık bir sima.Aradım.Bulamadım.Ensemde bir korku.Neyin nesi bilmem.Hikayemi...