3

209 26 3
                                    

Saraybosna,1999

Küçükken oynarken ipini kopardığım boncuklarım gibi dağılmıştı anılarım bu şehre ve tüm ülkeye.Şimdi daha iyi anlıyordum yıllardır kaçıp da kurtulamadığım hissiyatın sebebi neticesini.İnsan neyle insandı ki?İnsandan anılarını çıkarıversek geriye nesi kalırdı.Yürek kuytularını dolduran da,ruhunu zaman zaman besleyen de anıları değil miydi?Biliyordum ki bu yüzden barışmalıydım onlarla.En azından güzel anıların hatrına kötülerle de.Şimdi neyin ne kadarına hazırdım bilemiyordum.Sadece 1995 yılından buradan koşarcasına kaçarken titrek ve sarsak hissiyatımın esiri olmamam gerektiğini biliyordum.Bir dünya yeşil ve mavi varken siyahlarda ve grilerden takılı kalmamam gerektiğini biliyordum.Düş kırıklarımı toplarken canımın ne kadar yandığını değil de eskisi gibi acılarla savaşabildiğimden ne denli büyük bir haz aldığımı anımsamalıydım belki de.

Belki de...

Gözlerim hemen komodinin üzerindeki çalar saatteydi.Çalmak üzere kurulduğu saate daha bir saatten fazla vardı.Bundan ötürü kalkmamıştım  yataktan dakikalardır.Bir sağa döndüm bir sola.Sızılı bir rüyadan uyanmış hissiyatından bir an evvel kurtulmak istedim.Zaten uyuyabildiğim de yoktu.Onun için yattığım yatakta usul yavaş doğruldum.

Daha fazla kendimi oyalamaya gerek yoktu.

Aslında,bir yanım hafiften bir zafer taşıyordu !Dünden sonra bu şehirle yüzleşmiş addediyordum kendimi.Ondan mütevellitti bu haklı gurur.

     Önce güzel günü olumlamayla karşılamak adına odanın penceresini açtım.Kuş cıvıltıları doldu odaya.Bu bile gülümsetti beni.Benim,babamın,babamın babasının diye uzayıp gidecek kuşakların doğduğu ülkede...Ülkemde.Güneşli bir güzel güne uyanmak.Eski günlerden kalmaydı belki bu kuş sesleri de.Çok eskiden,Bosna'da top tüfek seslerinin zihinlere yerleşmediği,Sırp ve Hırvat komşularımızın bizi düşman bilmediği o eski günlerden.Çok eskimiş geldi;bir yandan da pek yakın.Abimin varlığı kadar uzak ve yakın...

Canım abim....

Ellerimle pencere pervazına yaslanmışken kalbimde müthiş bir özlem ve acı vardı.Yine aynı duayı tekrarladı dudaklarım.Allah'a yalvardım.En azından başında ellerimizi açıp, dua edebileceğimiz bir mezar taşı olması için.

Abimi anmak her zaman ayva yerken ki boğazımda ve sırtımda hissettiğim tıkanma hissiyatı gibiydi.Acı dolu ve mayhoş.Ben ayvayı bu yüzden hiç sevmezdim hatta yemezdim de.Şimdi abimi de bu sebepten anmamak olur muydu?Mümkün müydü?

Abim bitip tükenmeyen özlemimdi benim.Nerede arasam bulamadığım şifamdı,susamış uyandığım sabahların sonunda kana kana içemediğim suyumdu...

Abim Nezih Kaziç,savaş döneminde komuta ettiği birlik büyük bir çarpışmaya girmiş Zvornik yakınlarında.Uzun müddet kimse haber alamamıştı onlardan.Sonradan gelen bir haberle hepsinin öldüğünü öğrendik.Ama naaşlarını bugüne dek bulan olmamıştı.Korkunç!Ah yürekli,cesur abim.Canım abim!Bizi;annemi,beni,Nimeta halamı,Ahmet dayımı,onu tanıyan ve seven hemen herkesi nasıl da büyük bir yangının içinde bırakmıştı ölümü.Annem yaslı bir kadın haline bürünmüştü hepten;ben ve küçük Nimeta da olmasa korkarım onun sonu da hayırlı olmayacaktı.1995 senesinde Sırpların elinden kurtulduktan sonra küçük Nimo'mla İstanbul'a döndüğümde annemin kanatları olsa uçacak kadar mutlu olduğu günleri hatırladım tekrardan.Abimden sonra beni de kaybetmekten çok korktuğu zamanlar...

Bu yüzden bizim mazimiz kanlı bir savaş ve gözyaşıydı.

Çok açıktı ki annemin Naser'i çok sevmesinin sebepleri de çokçaydı.Biliyordum ki abim yaşarken de onu çok severdi ama Nezih abimin ölümüyle Naser'i onun yerine koymuştu hepten.

ZAMBAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin