8

161 20 3
                                    

Saraybosna,1994

Geceler yeni kimliklere bürünmüştü son yıllarda.Bazen kısa anları kollayan sessizlikler yeni kimlikler ediniyordu kendine.Yirmi dört saatin çoğuna yayılan top,tüfek,havan seslerine kulaklar aşinaydı arttık.Bir yokluk,bin acı,bin ah...

Pencere pervazına koyduğum siyah lastiği elime aldım.İnce tül perdenin ardından karanlık sokağı kolaçan ederken topladım zaten kısa olan saçlarımı.

"Geldi mi?" dedi Nimeta.Karanlık odanın içine başımı ondan tarafı çevirdim.

"Gelmek üzeredir."dedim.Ardından da yatağımın yanındaki çantaya ilerledim hızlı adımlarla.Çantanın açık fermuarlarını hızla kapatırken Nimeta yine konuştu "Bu kez ben de gitmeni istemiyorum Neyla,yavrum.Lütfen"

Durakladım.Teselli edici kelimeler aradım zihnimde.Bulamadım.İşimdi bu benim.Zaman,bir kenara korkup sinme zamanı değildi.Onların istediği gibi dört duvar arasında ölümümü beklemeliydim?Tecavüze mi uğramalı yoksa vücudum mu parçalanmalıydı?Yoksa bu ihtimallerin hepsini tümüyle yok edemesem de kulaklarını kapatmayı yeğleyen dünyaya bu etnik temizliği,bu kıyımı,bu vahşeti tüm çıplaklığıyla gözler önüne mi sermeliydim?Şüphesiz.Tek gayem buydu.Bu gayem,yaşama dört elle tutunma sebebimdi.

Halam Nimeta karşıdaki dolaplı çekyatın üzerinde çamaşır katlıyordu.

Gündüzlerin gecelere karışmasının üzerinden bir hayli zaman geçmişti.Gündüz gözüne yapılan tüm işler gecelere kaydırılmıştı.Gecelerinin sessizliğine,zifiriliğine,karanlığın güvenliğine.İnsanlar baykuşlar gibi yaşamaya alışmışlardı artık.Buna alışmazlarsa yaşamayacaklardı...Çünkü tüten bir bacaya bile tahammülü yoktu Sırp'ların.

"Annemlere birkaç gün olmayacağımı sen söylersin."

Nimeta elindeki örtüleri bir kenara bıraktı.İçindeki yangın gözle görülür cinstendi.Biliyordum,bu evden çıktıktan sonra başıma gelebilecek her türlü ihtimalin,eve tekrar geri dönebileceğimin muallaklığı dört bir kıyısını sarmıştı.İçi rahat değildi,hissedebiliyordum.

Elimi tuttu.

"Allah'a emanet ol,kızım."dedi Nimeta.

Nimeta halam gözlerindeki yaşları daha fazla tutamazken uzun uzadıya göz göze kaldık.Öylece.Gözyaşları, karanlıkta değerli bir taş gibi,çağlayan bir pınar gibi parladı.Hiçbir söz edemedim sözlerine karşılık.Nimeta bu haksız savaşın en büyük mağdurlarındanken sessiz acılarını uyutacaktı ardımdan.

Sonradan öğrenecektim Nimo'nun büyütemediği,çok erken kayıp giden oğlunu her gece hafıza nüshalarında uyuttuğunu.

"Ah,Nimo biliyorsun yapmak zorundayım.Suskunluğumuz sonrasında en büyük pişmanlığımız olacaktır."derken kucakladım onu. "Dua et bizim için."

"Hep dualarımdasın canım yavrum."

O karanlık gecede bu sözleri bile büyük bir dua gibi çıkmıştı dilinden.Sessiz sesinden bana olan sevgisi çağlıyordu yine.Güzel mavi gözleri gecenin karanlığını inat tüm Bosna'yı aydınlatıyordu sanki.İnce kırışıklıkları,derin ve kesif acılarının beyanı olsa da hep çok güzeldi Nimeta.Yıllara,şimdi savaşa,yokluğa,açlığa dayanan inat eden bir güzellikteydi.

Huyumuz pek benzemese de yüzümüz benzerdi birbirine.Hatta kızından daha fazla benzerdim ona.Bizi birbirimize benzeten herkese minnettar olurdu nedense içim dışım;yaşadığım sürece benim yüzümün de onun gibi her yaşın güzelliğini barındırmasını istiyordum.

Eskiden büyük yemek masasında mühim misafirler ağırlanan,mutfağında nefis yemek kokuları hiç eksik olmayan,gösterişli mobilyalarıyla insanlara caka satan ev artık yabani bir otaktı.Ben ise sanki konargöçer bir hayattaydım.Kuşatılmış bu şehirde kaçarak,başka türlü meşaketli  yolları kullanarak yayın binasına gidiyordum.Eskiden çok çalışmaktan yakınırken şimdilerde daha çok çalışıyordum da ah etmiyordum.Aksine kendimle vakit geçirmekten sanki kaçıyordum,kaçınıyordum.Ne zaman baş başa kalıversem kendimle,uyuyan heyulalarım uyanırdı içimde.Dört bir yandan benliğimi kuşatır ve acımasızca saldırılardı bana.O yüzden haber yapmak için birçok farklı ve tehlikeli seyahatlerde de bulunuyordum.Boş vakitlerimde mütercimlik yapıyordum yabancı televizyon kanallarına.

ZAMBAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin