Saraybosna,1999
Kendimi toparlayıp sahneden geri yerime döndüğümde büsbütün bir bozguna uğramış gibiydim.Burada karşılabileceğimizi daha evvelden tahmin edememiştim.Ama 1992-1995 yılları arasında Srebrenitsa'yı korumakla görevlendirilmiş ve bu görevini de hayli güzel yerine getirmişti Naser.Kurduğu küçük birliklerle ,az mühimmatla korumuştu mazlumu ve masumu.O yüzden bu davette olması aslında şaşılacak bir alamet değildi.
Bosna Hersek de 'Bosnanski Heroj'ydu artık onun lakabı.
Boşnak kahramanı!
Tüm bu düşüncelerimin arasında Davut amcayı gözü yaşlı buldum.Artık iyiden iyiye dökülen saçlarından geriye ,yalnızca ense kökünün az üzerinde başlayan bembeyaz saçlar kalmıştı,yılların yorgunluk emarelerini taşırcasına göz altları torbalanmış.Ama yüzü yarınlara dair aydınlık bir ifade taşıyordu.Küçülmüş gözlerinde yaşlar olsa da,o hala dimdik duruyordu.
"Aferin kızıma!"derken de biliyordum ve emindim beni gerçekten kızı gibi sevdiğine.Babamı,üniversiteye yeni başladığım sene aniden kaybedince beni ve abimi;dostunun emaneti olarak görmüş öyle koruyup gözetmişti.
Onun bu haline kayıtsız kalamadım bu yüzden gözlerimden birkaç damla yaş düşmesine de engel olamadım.
Program bitene dek ağır bir yükün altında kalmışçasına hissettim kendimi,bunaldıkça kucağımda duran beyaz zambakları okşadım.Güzel günleri dilerken en çok da,az sonra program bitince Naser'in yanına gitmek için uygun planlar yaptım durdum.
Ama planlarımın yine ötesinde gelişti olaylar.Program bitiminde herkes arka kapılardan salonu terk etmeye başlamışken gözlerimle Naser'i arıyordum.Yanlış mı görmüştüm acaba,benzetmiş miydim?
İmkan yoktu!
"Neyla!"diye heyecanlı gruptan ismimi duyunca şaşkınlıkla başımı sesin geldiği yöne çevirdim.
"Geldi seninkiler!"demişti bu sırada Davut amca da.
Evet!
Sonya,Hana,Ferid,Nermin,Zlatko.Dostlarım.
Benim eski dostlarım,görev arkadaşlarımdı bu insanlar .Bileğimden tuttu Sonya.Hızla ayağa kaldırdı beni.Büyük bir mutlulukla "Nasıl özlemişim!"derken büyük bir mutluluk vardı Sonya'nın sesinde.
Mutluluk,özlem,hüzün her şey birbirine harmanlanmıştı içimde.
Ben de ona sımsıkı sarılırken "Ben de öyle!"demiştim.
"Sonya!Bize de bırak kızcağızı,şimdi boğacaksın!"diye mızmızlanan Nermin'den başkası değildi.Onun bu dediğine hep bir ağızdan gülüştüler.En sonunda Sonya'nın kolları arasında beni çekip almak mümkün olmadığını anlayan Nermin.İkimize birden sarıldı.
Ağlıyordum.
Bu kez mutluluktan.
Nermin ve Sonya'nın da ağladığını göremesem de biliyordum.
Çoktan göz yaşları içerisinde kalmış Hana "Ben de,ben de!"diyerek diğer taraftan da o sarıldı.Saçma sapan bir vaziyette birbirine sarılmış bu dört kişi de ağlıyordu.
Ne için?Kim için?Sebepsiz miydi?Şüphesiz öyle değildi...
Davut Bey,patron ses tonunu takınmış ama bu sahneden duyduğu garip hüzün ve neşeyi saklayamadan "Hanımlar ne bul hal yahu!Koalalar gibi birbirinize dolandınız.İnsanca sarılın!Hem yolu da kapattınız,misafirler geçemiyor."demişti.
"Tamam patron!"dedi Sonya gülerek.Onun bu dediğine Herkes güldü.Biraz olsun çözüldükten sonra.Sonra bu kavuşma faslına dışarda devam etmek üzere biz de herkes gibi çıkış kapısına yöneldik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZAMBAK
General FictionSon gidişimden farksız dönüşümde de etraf sessiz ve karanlıktı.İçimde yine bir hasret türküsü...Dokunsam ağlar,hem de hıçkıra hıçkıra..Soluğumda bir ses,bir nefes;etrafta tanıdık bir sima.Aradım.Bulamadım.Ensemde bir korku.Neyin nesi bilmem.Hikayemi...