6

143 26 7
                                    

Saraybosna,1999

Naser'in sessizce çıkıp gidişiyle dertlerim turna katarı gibi dizilip durdu önümde.Bizi biz yapan ne varsa yırtıp atan benken tekrar bir araya getirecek gücüm de,hükmüm de yoktu artık.Fadila bir sade kahve yaptı Naser'in gidişinin ardından.Ve ben o kahveden defalarca içmişçesine ağzımda zehir zemberek bir tat kaldı.Üstelik hiç uyuyamadım da o gece.Pansiyondaki yatağımda sızılı uykulardan kaç kez uyandım o gece sayamadım.Sevip de katlanamadıklarım duvarlardan başka başka suretlere bürünüp o küçücük odada üzerime hücum etti de kaç kere soluğu kesti,bilemedim.

Sabahına topladım bütün eşyalarımı.Dayımlar pansiyonu arayınca küçük Nimo'm ile konuştum da biraz olsun feraha çıktı ruhum.Annem,Naser'i görüp görmediği,hediyeleri verip vermediğimi sorup durdu.Onu gördüğümü ama o an kutu yanımda olmadığından hediyesini veremediğimi söyledim.Annem ısrarla Naser'in adreslerinin ve telefonlarının yazılı olduğu kağıdı hatırlattı.Ve mutlaka hediyesini gelmeden evvel vermem gerektiğine dair direktiflerde de bulundu.

Naser annesini kaybetmişti annem ise oğlunu.Şimdi bu canhıraş uğraşının içinde ne büyük dertler ve çareler olduğunu bildiğimden tamam dedim anneme.

Annemin iki yarımdan bir bütün etme çabası bana onu görmem için başka bahaneler de sunmuştu üstelik.

Naser'e vermem gereken o parlak kutu beni görünmez elleriyle hırpaladı durdu.Tükendim.Her şeye rağmen içimdeki onu görme ihtimaline karşılık yeşeren umutlu hallerim.Hep beni onlar mahvetti.

Otobüs saatime kısıtlı kalan bir sürede pansiyondan ilişiğimi kestim.Aida beni uzun zamandır tanıyan bir ahbabımmış gibi kucakladı.Benim için yine bir taksi çağırdı.Naser'in iş adresinin yazılı olduğu kağıdı uzattım bu sefer de şoför beye.Birkaç dakika sonra Kasım'ın dün bahsettiği o spor salonunun önünde durdu taksi.Vaktim az kalmışken başka bin türlü heyecanları barındıran ruh halimle indim taksiden.Acelece.

"Merhaba Kasım."diye içeriye koşar adım girdiğimde az ilerideki sandalyede oturmuş gazete okuyan adam şaşkınlıkla irkildi.

"Neyla abla?"derken ayaklanmıştı.

"Hoş geldin!"dedi hemen ardından o saygılı,güler yüzlü tavrıyla.

"Naser yok herhalde?"derken olmasını nasıl diliyordu kalbim.Ne büyük bir temenniydi,ne büyük dua,ne büyük lütuf...Gitmeden,araya yine yollar ve yıllar girmeden son bir kez görmeyi istiyordum.Fazlası yoktu bu saatten sonra.İçimde yenik bir heyecanla bunu sorarken bile tekrarlıyordum kendi kendime görsen ne değişecekti.Acıların hafifleyecek mi?

Onu yine bırakıp gidiyorsun...Ne büyük paradoksları barındırıyordu ömrü hayatım.

Belli ki o başka türlü bir hayat kurmaya zorluyordu kendine.

"Antremanı az önce bitti.Sen bekle,sesleneyim ben."

"Yok,gerek yok!"diye atılmıştım.Neydi bu yaptığım?Acı çektiriyordum kendi kendime büsbütün.Omzumda ağırlığını hissettiren çantayı geriye doğru düzeltirken elimdeki büyük yaldızlı hediye kutusunu işaret ettim.

"Bunlar Naser için.Ben gidiyorum,elimdekileri bırakmaya geldim."derken uzattığım kutuyu aldı Kasım.

"Ee tamam abla,Bekle hemen çağırayım abimi.Bir çayımızı iç.İstersen kahve de yaparım sana."

Kahve sevgimden haberdar gibi.Gülümsedim.İçimdi bir sancı vardı.Onu görmeyi deli gibi isteyen ve bu isteğimle çelişen bir güruh kalabalık kuruntu.Ne hakla,ne için görmeliydim Naser'i?

Hemen kapı önünde beni bekleyen taksi geldi aklıma.

"Çok saol Kasım.Selamlarımı iletirsin.Ama otobüsün saati geldi,hiç vaktim yok."

ZAMBAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin