En nihayetinde daha otuzlarına bile gelmemiş,parlak yüzlü,güler yüzlü bir gebe bir kadın karşıladı bizi.Halid'in gelirken ,dördüncü de yolda dediğini o an anımsadım.Uzun kahvrengi çizgileri olan jile elbisesinin içinde süzülerek geldi bizden yana.
"Hoş geldin abla."dedi.
Sanki daha önce tanışıklığımız varmış gibi Esma'nın müsadesinde kucakladık birbirimizi.Sımsıkı.Hep küçük olmaya alışkın benliğim,onların abla diye seslenişleri ile yüceldi.Bahçedeki muntazam hazırlanmış sofrada toplandık kalabalıkça.Yalnızca dudove tatlısı yapmakla kalmamıştı Aida;açık renkli kayık tabaklara koyduğu lezzetli Zeljanica ve Sirnica ile de maharetini konuşturmuştu.Ama bu kadar zahmete girmesinden ötürü mahçup hissettim.Çayları beraber servis ettik .Ufak mutfaklarında çay bardağını,kaşıkların ve çatalların yerlerini öğrenmem güç olmamıştı.Kendi kendine yetebilen,kısa zamanda birbirlerine doyasıya kenetlenmiş bu aileye konuk olmaktan inanılmaz haz aldım.İçim ısındı,göğsüm kabardı.
"Abla biz de geçen akşam senin programını izledik.Naser abim de vardı.Halid ne kadar mutlu oldu seni görünce.Bir de böyle bir program!Abla ben de iki abimi ve babamı kaybettim.Yıllardır arıyorum.Zavallı annem ben çok ufakken ölmüştü.Kalanları da bu zalim savaş aldı elimden.96 senesinde benden örnek aldılar,eşleşen bir naaş olduğunda haber vereceklermiş.Ama bilmem ne zaman?Bu sene bir haber gelir mi dersin abla?"
Oturduğumuz masada büyüğünden küçüğüne herkesin gözü üzerimde bu soruya ne cevap vermem gerektiğini düşünüp durdum.Aklım şaştı.Bilmem kaç saniye sonra "İnşallah."dedim bir dua gibi içten,kısık,içli bir sesli.Bir sessiz yakarıştı sözcüklerimiz.Aida'nın eline uzanıp sıktım içimde kaynayan şefkatle.Bana hep böyle olurdu kimin kaybını duysam görsem içimde bir derin sancı belirir.İnce ince sızlar durur.
Çocuklar uykularından gözlerini ovuşturmaya başlayınca ayaklandık Naser ile.Halid misafirliğimizden pek memnun olduğu ışık ışık gözlerinden belli iken bir de bize eve kadar eşlik etti.İyiden iyiye soğumuş havada üzerimdeki Naser'in hırkasının yakalarını çekiştirip durdum.İyice sarılıp sarmaladım,dolandım.Kokusuna bulandım.Avluya geri döndüğümüzde her şey bıraktığımız gibiydi.
"Sen geç içeri.Ben malzemeleri toparlayayım."dedi.Onu bırakıp bir adım öteye gitmek istemez gibiyken oyalandım durdum.Sanki onunla doğmuş bugüne dek bir adım ötesinde hiç olmamış gibi müptela bir duygunun esiriydim.
"Yardım edeyim mi sana?"dedim.
"Yok,ben hallederim.Havada soğudu iyice geç sen.Yatağın da hazır.Keyfine bak."masanın üzerine dağılmış tornavida,pense gibi alet edavatı hzılı hızlı takım çantasına geri koyarken yüzüme bakmadan sarf ettiği sözlerdi bunlar.Çocuğunu yatağa postalamak,ardından kafa dinlemek isteyen ebeveynler gibiydi hali.Belki de içten içe bugünü tükettik ama kaç gün daha kalacak acaba diye geçiriyordu.Kim bilir?
Biraz mahsun,biraz mağrur sessizce geçtim içeri.Kollarını açıp beklemediğini bilsem de gözlerimden bile kaçıyor oluşu incitiyordu beni besbelli.Mutfak masasında benim dağılmış kağıtlarım ve hala çalışır vaziyette bıraktığım laptopu kapatıp topladım.
"Bilmiyordum demiştin."dedim tek kişilik koltuğun ince detaylarını incelerken.Kucağımdaki yastığın tüylü kenarlarını düzeltip,bozdum ve düzeltip bozdum.Tekrar ve tekrar.
"Neyi?"dedi Naser elinde katlanmış bir örtü ve üzerindeki yastığı koltuğa bırakırken.
"Geldiğimi bilmediğini söylemiştin."
"Bilmiyorum demedim."dedi koltuğun yastıklarını diğer koltuğun üzerine koyarken.Hala yüzüme bakmazken,duraksamadı,durmadı.Durduramazdım herhalde ben artık bundan sonra onu.Biliyordum.Bazen insanlar çok kırılır,unutmak istese se unutamaz;affetmek için yanar ama affedemez.Kanar.Yanar.Ama bir hükmü yoktur.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZAMBAK
General FictionSon gidişimden farksız dönüşümde de etraf sessiz ve karanlıktı.İçimde yine bir hasret türküsü...Dokunsam ağlar,hem de hıçkıra hıçkıra..Soluğumda bir ses,bir nefes;etrafta tanıdık bir sima.Aradım.Bulamadım.Ensemde bir korku.Neyin nesi bilmem.Hikayemi...