5

161 26 8
                                    

Saraybosna,1999

Benim gelişimle sevinç olan ekip daha sabahın ilk saatlerinde, hep birlikte otelin küçücük lobisindeydiler.Amar Bey,bunu haber vermek üzere oda telefonundan aradı beni.

Şaşırdım,biraz da güldüm bu hallerine.

Hemen kalkıp hazırlandım.Beraber güzel bir kahvaltı yaptık.Daha sonra onları televizyon kanalına gitmek üzere uğurladım.

Nermin "Akşama bize geliyorsunuz!Herkes kendini ona göre ayarlasın."Dediğinde bu emri vaki memnuniyetle kabul ettik.Tekrar tekrar fark ettim dostlarımla daha anlamlıydı günler.Onlardan ayrı kalmış olmak hayatla olup olancasıyla kalan tek bağlantımı da söküp atmıştı sanki.Onları çok özlüyordum.Ama hem kendi sağlığım,hem de diğer aile üyelerimin sağlığı için İstanbul'da kalmalıydık;hem orada da yepyeni bir sayfa açmıştık kendimize.Her şeyden uzakta.Yeni bir hayat kurmuştuk.Buradan İstanbul'a gitmemiz kadar geri Bosna'ya dönmemiz de hayli zor olurdu.

Kendimi iknam...

Şen şakrak dostlarımdan ayrıldıktan sonra  uçak bileti baktım ama ne yazık ki bulamadım yakın zamana.Fahiş fiyatlara bile hazırlıklıydım oysa.Kaldıkça debelenen ruhumla bir de otobüs biletlerini sordum çarşıdaki yazıhanelerden.İki gün sonra için akşam üzerine bir bilet buldum.Günlerce sürecek bir yolculukla yine çok yorulacaktım ama mühim değildi.

Aklıma son anda geldi Fadila ve Ramazan'ı ziyarete gitmem gerektiği.Söz vermiştim.Telefonları fihrist defterimde hala yazıyordu.Benden haber bekliyor olmalıydı Fadila.Yarın müsaitler miydi acaba?

Bu soruların cevabını almak niyetinde otele döner dönmez,aradım Fadila'yı.

"Tabi müsaitim abla!Senden telefon bekliyordum ben de.Yarın sana saat kaç gibi uygun?"

"Öğlene doğru bir acı kahveni içmeye gelirim o zaman."dedim.

"Tamam,olur!"dedi Fadila mutlulukla.

"Görüşürüz o zaman.Benden istediğin bir şey var mı?"diye sordum Fadila'ya hala ablalık etmek isteyen yanımla.

"Canının sağlığı."dedi Fadila, Türkçe olarak.

Gülümsedim.

     Fadila ve o zaman daha çok küçük olan oğlu Ramazan,1994 yılında savaş sırasında İstanbul'a kaçmışlardı.Savaşın bir aileyi,acımasızca savurduğu günler de takribi o günlere denk geliyordu.Uzun zaman aramıştık Fadila'nın eşini.Hatta bir müddet sonra eşinin öldüğü kanatine vardığı,mütemadiyen ağlanıp dövündüğü zamanları da olmuştu kadının.

Ama en nihayetinde tekrar kavuşmuşlardı ya mühim olan da buydu.

  Bizimkilerin çıkış saatine yakın televizyon kanalının bulunduğu binaya yürüyerek gittim.Şehrin bir başından diğer başına yürümüş sayılırdım.Özlediğim sokaklarda yürümek beni hiç yormadı.Savaşın ardından toparlanmak adına şehirde büyük adımlar atıldığını gördüm ama 3 koca sene boyunca abluka altında kalmış;top,tüfek,mermilere talim edilmiş bir şehir olduğunu saklayamıyordu.Yorgun ve vakur olan bu şehir...Kimi evlerin duvarlarında hala çokça,koca büyük delikler vardı.

     1992 yılında bombalanan Yönetim Kurulu binası onarılmıştı.Sırp'ları temsil eden 'Momo',Boşnakları temsil eden 'Üzeyir' isimli gökdelenleri de savaştan nasiplerini aldığından onarımları hala bitmemişti.

Onların mesaisi bitmeden Davut amcaya uğradım.Sessiz telkinlerle ağırladı beni.Oğlunu son gören gözlerimde oğlunu aradı gözleri.Besbelli.Az gelip gittiğime gücenikti.Savaştan evvel kaybettiği eşi Erna teyzeden bahsetti,Fikret'e dair konuşmasak da yanıyordu içi dışı yaşlı adamın.Artık daha yalnız ve yaşlanmış olduğunu görmek bile incitti beni.Evin verandasındaki kocaman masanın etrafına toplanıp yediğimiz aile yemeklerinden ötede bir yerdeydik,hafsalamı zorlayan bir zamandaydık.

ZAMBAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin