İstanbul,2000
Bugün,Nimeta halamı kaybettik.
Bundan bir ay evvel ağrıları günbegün artmıştı ki acile kaldırıldı, metastazlarının önü alınmaz bir düzeye geldiğini söyledi doktoru.Ömrünün son günlerini acılar içinde kıvranarak geçirdi. Doktorların "Maalesef elimizden artık bir şey gelmiyor."dediği noktada kalmıştı halamın ömrü hayatı.Onca acıyı,kederi,yaşama dair savaştıkları yazgısıyla öylece kalakalmıştı.Tedavi edici tedaviden palyatif tedaviye geçilmişti artık.Büyük ıstıraplarını morfin ile önlemeye çalışıyordular.
"Son günlerini iyi geçirsin." demişti doktor.Ölümünden bir ay evvel.
Hiç yemek yiyemediği,yediklerini de kustuğu,vücudunda bası yaralarıyla beraber çeşitli yaraların ortaya çıktığı,kemiklerinin alenen sayılabildiği,yürümek şöyle dursun mütemadiyen yatakta uyuduğu,acı içinde bağırarak çırpındığı bir ay sonunda kaybettik halamı.
Çocukluk oyunlarımı,gençlik sırlarımı,neşelerimi,umutlarımı da alıp beraberinde götürdü halam.Benim en öfkeli anlarımda dahi sükunetle beni dinleyen;benim hep en doğrusuna yönelmem için çabalayan bir dost da kaybetmiştim aynı zamanda .Annem karnımızı doyurmayı,giydirmeyi,bize istediğimiz her şeyi almayı,en küçük sorunumuzda evhamlanıp panik olmayı gaye edinmişti.Onun bu en küçük mevzuyu büyütme hali abimi kaybettikten sonra katmerlenerek artmıştı ki böyle anlarımda imdadıma hep halam yetişmişti.Sırdaşımdı o benim.Kimseye söyleyemediklerim,kendime bile itiraf edemediklerimi yanıp yakıldığım insandı;her daim elimden tutanımdı.
Zaten çok noksandım,şimdi bir de bu yoklukla nasıl başa çıkacaktım.
Bunu nasıl başaracaktım?
Sorduğum her bir sorum ile kalktım yerimden.Bir anda kalabalıklaşan,cenaze evi hali alan evde halamın adaşı küçük Nimeta'yı tutmak ne kadar doğruydu.Nİmeta'yı bugün okula göndermeyi düşündüm.Bu acılı meftanın bir de toprağa girdiği güne tanıklık etsin istemedim.Bu acımasız ölüm gerçeği ile zaten erken yaşta tanışan kızıma tekrar hatırlatmak istemedim.Buz gibiydi ellerim.Göz yaşlarımı sildim.Kuranı kerimden ayetleri içlice okuyan hoca hanımın sesimi arkama alarak Nimeta'nın uyuduğu odaya çıktım.Hala uyuyordu,buna sevindim.Başından bir kez öptüm,açılan örtüsünü örttüm üzerine.Ve sessizce tekrar çıktım odadan.
Evin içi kalabalıktı.Annemin akrabaları,komşularımız,annemin hatırlı müşterileri,dayımın dost ahbapları vardı.İki katlı kocaman 'Gazi Ahmet Paşa Köşkü'nde iğne atsan yere düşecek hal yoktu.Bu evi daha önce hiç böyle görmediğimden yadırgadıkça yadırgadım.Aniden kaybettiğimiz anneannemin cenaze törenine dahi yetişememiştik.Rahmetli dedemin öldüğü zamanı ise hatırlayamayacak kadar küçüktüm.Şimdi böylesine bir ölüm kalabalıklığını kabullenemiyordum bir türlü.Adeta boğuluyordum.Bu kalabalık arasında kayboluyordum sanki.
Bunca insan arasında yapayalnızdım.
Başımda kara bir mahrama vardı.Pekala sarı saçlarımı örtmüştü de;bu dertlerimi neyle örtmek gerekti?
Merdiven tırabzanlarının başında boş boş bunları düşünürken mutfakta bana ihtiyaç olabileceğini düşündüm.Hızla mutfağa gittim.Gülşen abla büyücek bir kazanda helva kavuruyordu,yemek tencerelerinin hemen yanında.Bu kazan halamın ömrü hayatının toplamı olan dert zembilinden büyük müydü sanki diye düşünmeden edemedim.Acılı insan bir kazana bile düşman olabiliyordu ya öyle bir düşmanlık tohumu açılıp saçıldı göğüs kafesimde.Kabullenememek alenen sardı dört kıyımı.Ne halama reva görülmüş bu hayatı kabullenebiliyordum ne de halamın gidişini.
Tezgahın başında kavrulan helvayı ters düz esen Gülşen abla beni görür görmez sardı "Neyla yavrum,sen git;evladınla ilgilen.Uykudan uyanır da bu kalabalıktan korkuverir yavrucak. " Deyiverdi.Kavrulmuş un kokusunun içinde.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZAMBAK
General FictionSon gidişimden farksız dönüşümde de etraf sessiz ve karanlıktı.İçimde yine bir hasret türküsü...Dokunsam ağlar,hem de hıçkıra hıçkıra..Soluğumda bir ses,bir nefes;etrafta tanıdık bir sima.Aradım.Bulamadım.Ensemde bir korku.Neyin nesi bilmem.Hikayemi...