15

140 22 4
                                    


            Lapisnica...Saraybosna'nın Eski Şehri'ne bakan bir tepedir.Önceleri pek kimselerin bilmediği bir güzel yamaç.Naser,Saraybosna'ya geldiğinde tanıdık yüzlerden kaçmak için gittiğimiz tepe,bizim uğrak mekanımız.Manası biz olan,hafif hafif meltemlerin estiği,günün doğduğunu ve battığını hissettiren,dünyada bizden mühim bir şey yokmuş gibi zannettiren o tepe.Bizden ibaretti o tepe.Bizim sığınağımız.El ele,diz dize olduğumuz kutsal mabedimiz...Ama artık bugünlerde herkesler biliyor o tepeyi.Sırplar da biz gibi herkesten önce biliyorlardı ki oradan ölüm kusuyorlar Saraybosna'ya;orada artık nazlı nazlı doğmuyor sabahlar,günler sakin batmıyor artık.Naser ise benden çok uzakta.Herkes o tepeye bakmaktan bile sakınırken ölüm topları püskürüyor o tepe.Koca bir yanardağdan beter.Nokta atışları yapıyor.İnsanları yakıp yok ediyor.Dönüş yolumuz işte yine öyle ürkütücü bir ana denk geldi.

Hiç bilmediğim bir yalnızlığın pençesinde ırgalandığımız yolculuğumuzun sonu da oldukça gürültülüydü.

Soluk soluğa ayrıldığımız karakoldan birkaç kilometre uzaklaşmıştık ki şoför mahalindeki Fiko arabayı sağa çekti benden habersiz.Birdenbire.İndi arabadan.Yolun karşı tarafındaki boş araziye doğru öyle ilerleyince kalakaldım ilkin.Dizlerinin üstüne çöktü Fiko.Dizlerine kadar çamura bulandı.Bitap.Yüzünü göremesem de omuzları büzüştü az ötemde.Elleri yumruk olmuş bir koyu sancının acısını sıkıyordu besbelli.Kızgın bir ateş gibiydi bir türlü eritemediği kayıplarının karşısında.

Ama bu acıyı şurada şu anda yaşayacak lüksümüz de yoktu ki.

Boğazımdaki yumru sesimin çıkmasını engellediğinden mi yoksa korktuğumdan mı tek bir söz edemedim.Bir feryat koptu içimdeki kaynayan azaplardan.Sıçradı üstüme başıma.Kuş uçmaz kervan geçmez ama her an bir Sırp'ın kurşununa talim olabileceğimiz şu yerde gafil avlanmıştım.Fiko'yu ilk kez böyle görüyordum.Eşini ve oğlunu kaybetmesinin ardından zaten bu kadar çabuk toparlanabildiğine hep şaşırmıştım.Şimdi,dedim;şimdi koptu bam teli...Şuracıkta delirdi delirecek!Birkaç adım gerisinde kaldım ilk başta,usul usul yanaştım ondan tarafı.Gözyaşları içerisinde buldum eski dostuma.

"Canım yanıyor Neyla."dedi.

"Biliyorum."dedi.

"Nereden bileceksin?"dedi hırslı ve mağrur.Sallandı durdu çamurlu arazinin ortasında.Soğukta,karda,kışta yandı az evvel üşüyen bedenim.İki damla gözyaşı düştü biri yanağıma,biri dudağıma.Ateş gibi!Yandım!

"Benim de canım yanıyor."dedim az evvelki sorusuna karşılık.

"Ne yapmalı Neyla!Benim şu korkaklığımı ne yapmalı?"

"Korkaklık değil doğru olanı yaptın Fiko."omzuna dokundum güç kuvvet vermek onu ikna etmek isteyerek.

"Ben uyuyamıyorum Neyla.Yalnız odalarda duramıyorum.Sığamıyorum hiçbir yere.Alışamıyorum da.Gözümden sakındıklarımın nasıl bir vahşetle yitirdiğimi düşünmekten delirecek gibi oluyorum.Yavaş yavaş deliriyorum Neyla.Benimkisi yaşamak değil,yavaş yavaş ölüyorum ben.Ama az önce kursağı geniş gibi kadeh tokuşturdum onlarla.O kanlı ellerini sıktım.Bu benim namertliğime ne denir?Koruyamadım onları ama bu kadar da alçalmak olur mu?"

"Hayır Fiko!Kendini suçlama eğer sen aksi şekilde davransaydın ikimizi birden öldürürlerdi onlar!Görmedin mi,eli silahlı haydutlarla kavga dövüş tutamayız ya!Aptallık olurdu.Hatrım varsa böyle kendine eziyet etme."

Birbirine bastırdığı dudaklarıyla kafasını olumsuz manada çırptı olduğu yerde sallanıp durdu.Arkadaşımın çaresizliğini iliklerimle kadar hissederken "Birilerinin bizi bulması an meselesi Fiko,kalk gidelim.Ne olursun."etrafıma bakındım tedirgince.

ZAMBAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin